Biliyorsunuz, yaz geldi mi herkes bir “tatile gitme zorunluluğu” hisleriyle dolup taşıyor. Adeta bir içgüdü. Toplum olarak sürekli pek çok konuda baskı oluşturduğumuz gibi ülke şartlarında bu konuda bile böyle
Biliyorsunuz, yaz geldi mi herkes bir “tatile gitme zorunluluğu” hisleriyle dolup taşıyor. Adeta bir içgüdü. Toplum olarak sürekli pek çok konuda baskı oluşturduğumuz gibi ülke şartlarında bu konuda bile böyle
Büyük ihtimalle üçüncü sınıfa gidiyordum. Kaçıncı sınıf olduğumu net hatırlayamasam da matematik sınavından 5’lik not sisteminde 3 aldığım için annemin benimle 1 hafta boyunca konuşmadığını çok iyi hatırlıyorum. 8-9 yaşlarında
Tüm sosyal mecranın yanı sıra kitlesel iletişim araçlarından da anladığım kadarıyla ülkede kar yağıyorsa blog olarak bunu bizim de duyurmamız gerekir diye düşündüm. Evet değerli okuyucularımız, Türkiye’de her yer karlar
Ne olur yardım edin diye bağırabilirim; çünkü bambaşka bir konuda yazmak için bundan 5-6 saat önce bilgisayar başına oturmak için salona yöneldiğimde masa üzerindeki parmak/el izleri, klavyedeki tozu görünce tüm
Anlatarak mı yazarak mı okuyarak mı bilemiyorum ama içimde beni yiyeceğine çıksın dışarı sizi yesin 🙂 Varoluşsal sancılarım kimseyi yemez tabi. Şu an okuma oranı kasmadığım için dert değil, yazayım.
Çok klasik bir cümleyle başlayacağım, neresinden başlayacağımı bilmediğim bir yazı olacak ama olabildiğince gerçekten ne durumda olduğumuzu yazmak istiyorum. Olabildiğince yalın ve gerçekçi… Benim başıma gelen bir olayla başlamak istiyorum,
Sağlıklı olmak, sağlıklı beslenmek, sağlıklı bir hayat… Ne kadar da tek düze değil mi? Her şeyi “sağlıklı” adı altında kalıba koymak. O kalıpta şekillendirmek. Yaşadığımız hayat, her aksamı kusursuz çalışan
Zaman zaman beynimi kemiren bazı durumlara anlam veremiyorum. Bu gece, kendimle daha fazla savaşamayacağımı anladım. “Hayır böyle değil, ben kötü düşünüyorum” demekten fikirlerin meczupluğunu kendi kafamda yarattığımı fark ettim. Bulutlara
Susmaya devam eden bilinç dışı bir nesil olduk Arıyorum, eski zamandaki teknolojiyi arayan insanları Susmaya alıştık her şeye alıştığımız gibi Sustuk, kadınların dünyalarının bittiği, kız çocuklarının hayallerinin yok olduğu bu
20. Yüzyıl iki dünya savaşı gördü. Birinci dünya savaşından evvel bizim için Balkan savaşları, 93 harbi gibi bir sürü savaş vardı. Kurtuluş savaşı da dahil zannedersem dört milyon dörtyüzbin şehit
Bu hafta sonu ne yapsam diye düşünürken olasılıkları geçirirken beynimin otobanından birden çalan telefonum ile kız kardeşime yeğenlerimin de ısrarıyla davet edildim. Akan sular durdu benim için tabiki. Bütün randevularımı
Anayasanın ilk 4 maddesi değiştirilebilir! Hemen itiraz etmeyin. Anayasanın ilk dört maddesi değiştirilemez ve teklif edilemez maddesini biliyorum ancak değiştirilmesini teklif edebilecek durumda zaten değilim. Ancak konuşmamız, tartışmamızda yasak değil
TDK ya göre Arap müziğini andıran, genellikle karamsarlığı konu edinen bir müzik türü olarak tanımlanmış. Coğrafyamızda müziğimiz bile acılara batmış. Müslüm, Ferdi, Orhan, Azer uzayıp gider liste. 70 ler 80
Çocukken mahallede futbol oynayarak başladık spora. Ekonomik olarak sıkıntılarımız olmasa da yapılabilecek aktiviteler sınırlıydı buna spor da dahil. Deniz çok uzakta. Sulama kanalında yüzüyoruz. O yıllar apartman kültürü yerine mahalle
Gözlerimin içine bakarak isyan ediyordu. Çoğu insanı canından eden, kavgaların zincirleme oluşuna sebebiyet veren, kız çocuklarının her zaman hor görüldüğü, kadınların tek görevlerinin doğurmak ve hizmet etmek olduğunu aşılayan geleneklere…
“Eğitim seviyesi yükseldikçe, bilinç seviyemiz düşüyor” diye kendime hep tekrarlarım ve hep bu sözün arkasında olacağım. Çok geriye değil sadece 50-60 sene geriye gittiğimiz zaman insanlar daha bilinçliydi, daha bihaberlerdi
Ne güzel tepkiydi değil mi? Tüm dünya ayağa kalktı. Heryerden #NoToRacisim tweetleri yağdı. Eskiden olsa (Eto’yu hatırlayın) maça devam edilecekken bu sefer çığ gibi büyüyen destek sonrası maç ertelendi, hakemler
Kaşların doğuştan mı çatık? Bakışların donuk, ifadesiz ve sert? Neden? Çalışma arkadaşlarımızla mesafeli bir şekilde oturmuş çayımı yudumlarken geldi bu soru hiç beklemediğim birinden. Soruyu ortamın havasıyla geçiştirdik; ama geriye
Mutlak iyilik ya da mutlak kötülük diye bir şey yoktur. Bu cümleyle başlayalım yazıya. Bu söz yıllarca tartışıldı ve daha da tartışılacaktır. İyilikle ilgili bir çok şey yazılıyor, konuşuluyor, devrimler
Büyük hayallerimden biridir “TedxTalks’ta konuşmacı olmak”. Ölmeden Önce Yapılacaklar Listeme de ekledim. Siz de kendi listenizi yazının altına yorum olarak ekleyebilirsiniz; aynı olanlar beraber bile yapabilir 🙂 Hayatımızın ne zaman