“Cesarete karşı hayranlık duymak ve bağımlı olmayı yüz kızartıcı saymak bizim geleneğimizdir.”
M.Ö 56-36 yılları arasında hun hakanı olan, milliyetçiliği devlet siyasetine temel yapan Çiçi Han, Türk Milliyetçilerinin ilk temsilcilerindendir.
Çiçi Kağan (Küçük Han) Milattan Önce 56-35 yılları arasında kağanlık yapmış bir Türk hükümdarıdır. Engin Türk tarihinin derinliklerinde kalmış, kahramanlardan biridir. Büyük idealleri olan; Türklere batıyı öğreten, Avrupa’nın kapılarını gösteren Büyük Hun Hakanı’dır. Türk tarihi içinde bilinmezlere karışmıştır. Oysa adı asla unutulmamalıdır. Yaşamında Atatürk’le büyük benzerlikleri vardır. Tanrıkut Mete’nin kanındandır. Mete’den yaklaşık 150 yıl sonra, Hun İmparatorluğunun Aral gölü ve Batı Türkistan bölgesinde kurulan Batı Hun Devleti’nin hükümdarıdır.
Son Hun tanhusu olan kardeş Ho-Han-Yeh’in, devletin içinde bulunduğu sıkıntılı durumları öne sürerek Çin’in egemenliği altına girmek istemesi üzerine; Çi-Çi Yabgu, başka bir ulusun himayesi altına geçmeyi reddetmiş ve kardeşinin hükümdarlığını da tanımamıştır. Bu konuda “Boyun eğmeyeceğiz. Zira öteden beri Türkler kuvveti takdir ederler, tabi olmayı hakir görürler. Savaşçı süvari hayatımız sayesinde adı yabancıları titreten bir millet olduk. Biz ölsek de kahramanlığımızın şöhreti kalacak. Çocuklarımız ve torunlarımız diğer kavimlerin efendisi olacaktır.” sözlerini söylediği aktarılmaktadır. Bir başka aktarılan sözü ise ‘Vatan atalarımızdan torunlarımıza verilmek üzere bize emanet edilmiş kutsal topraklardır. Onursuz bir yaşam uğruna terk edilemez.” şeklindedir.
Çi-Çi’nin bu sözleri Hunları direnişe sürmüş ve Çi‐Çi kardeşini mağlup ederek Orhon Nehri civarındaki başkenti ele geçirmiştir. Bunun üzerine ülke ikiye bölünmüştür (M.Ö. 54). Ho‐han‐yeh’nin yönetimindeki Doğu Hun Devleti Çin egemenliğine girmiştir. Çi‐çi’nin liderliğindeki Batı Hun Devleti ise Çu‐Talas havzasında etrafı surlarla çevrili yeni bir başkent kurmuş, (M.Ö. 36) Çiçi Han çok geniş topraklar üzerinde hakimiyet kurmuş, ama henüz tam yerleşme sağlanabilmiş değildi. Her şeyin yavaş yavaş yoluna gireceği, komşularla münasebetlerin düzeleceği, Hunların huzur ikliminde yaşayacakları hesap ediliyordu. Çin uzaktı ve kolay kolay rahatsız edici hareketlere tevessül edemezlerdi. Yani, Çiçi’nin, yaklaşmakta olan tehlikeden haberi yoktu. Çinliler Wu-sunları ve K’ang-chüleri saflarına katmışlar askerlerinin sayısı 70 bini bulmuştu. Hun topraklarına giren Çinliler Talaş ırmağı üzerindeki surlu Hun başkentini kuşattılar.
Çiçi gafil avlanmıştı. Şemsiyesiz, açık alanda sağanağa yakalanan Hunlar ne yapacağını şaşırdılar. Hiçbir tedbir alınmamıştı, savunma için imkanlar yoktu ve zaten kapalı yerler onlara göre değildi. Düşman ordusu kalabalık, kendi askeri az. Kurtuluş ümidi olmasa da savaşmak şart olmuştu.
Esir olmayı aklından geçirmeyen Çiçi şerefiyle ölmeyi tercih etmek zorunda kaldı. Bundan sonrasını Çin kaynaklarında şöyle anlatılmaktadır:
“Çiçi kalesinin duvarlarına beş renkli bayrağını dikmiş, Hunların hükümdarı olduğu müddetçe dünyanın hakimi olduğunu da iddia edebileceğini ilan etmişti. Küçük bir süvari kuvveti kaleden dışarı çıkmış, büyük Çin kuvvetlerine karşı yürümeye başlamıştı. Bu arada 60 (70) bin kişilik büyük Çin kuvveti harekete geçmiş, bu küçük süvari kuvvetine hücum ederek kaleye kaçırmıştı. Geceleyin Hunlar tekrar bir çıkış hareketi yapmışlar, bu seferde büyük kuvvetler karşısında kaleye çekilmeye mecbur kalmışlardı. Ertesi günü umumi harp başlamıştı. Kaleyi müdafaa edenler arasında kadınlarda vardı. Kalenin üstündeki duvarların arasında kadın ve erkek cesetleri birbirine karışarak yatmakta idi. Çiçi de bir ok de yüzünden yaralanmıştı..”
Yardımcı kuvvetlerle beraber Çinliler her türlü vahşeti mübah sayarak tam bir katliam yapıyorlardı. Kahramanca direnen kadınlı erkekli Hun savaşçıları, hayatlarını ucuza satmamaya aht etmişlerdi. Bunu ne derece başardıkları düşmanın hareketinden anlaşılıyor. Çinliler bütün şehri ateşe verdiler. “Çiçi Han’da sonunun geldiğini anlamıştı.Yaralı bir kurt gibi düşman üzerine atıldı ama az sonra düşmanın oklarına hedef oldu ve öldürüldü. Savaşanlar arasında ne bir kadın, ne de bir erkek kalmıştı. Bir Çin subayı kahraman Türk’ün başını kesmiş, bunu Çin’in hükümet merkezine göndermişlerdi. Son müstakil Hun kralı da bu suretle ortadan kaldırılmıştı. Bu harpte 1518 maktul, 145 esir alınmıştı. Bunlar arasında çocuklar ve kadınlar bulunuyordu.”
Son cümleyi Gumdev şöyle söylüyor:
“Savaş bitmiş, hesaplaşma başlamıştı. Yabgunun hanımları, büyük oğlu ve muhtemelen 1518 Hun’un kellesi vurulmuş, binden fazla kişi de galiplerin merhametine sığınmıştı.” Bu olayların meydana gelişi, Çiçi’nin ölümü M. Ö. 36 senesindedir.
Çiçi Han, Türk’ün; boyun eğmez, esaret ve bağımlılık kabul etmez karakterinin bir timsalidir.
Harikulade yazmışsınız Kürşat Bey ellerinize sağlık ??
Teşekkür ederim
Her zamanki gibi muhteşem bir yazı olmuş tebrik ederim ??