içinde ,

Tanrım.

20. Yüzyıl iki dünya savaşı gördü. Birinci dünya savaşından evvel bizim için Balkan savaşları, 93 harbi gibi bir sürü savaş vardı. Kurtuluş savaşı da dahil zannedersem dört milyon dörtyüzbin şehit verdik. İkinci dünya savaşı sonrasında biraz da ihtiyaç duyulan iş gücünden dolayı kadınlarımızda iş hayatında daha fazla yer edinir oldular. Kendi kazançları oldu ve bununla birlikte söz hakkı edinmeye başladılar. Sonrasında değişim ve gelişimlerle Ülke başkanları Başbakan olanları bile oldu. Hala da var.

Ortaokuldaydım Tansu Hanım Başbakan olduğunda. Hiç unutmam bayan öğretmenimiz ülkemizin ilk başbakanı diye alkışlatmıştı. Ne sevinmiştik. Kendi soyadını eşine vermişti. Onu da anlamadım ya. Ben kesinlikle kadınlarımızın çalışmasına karşı değilim. Ama çalışıp çalışmaması, üniversite mezunu, lise mezunu olması da çok önemli değil bende. Kadın olsun. Türün çıkarı olsun. Ajda Pekkan bardağı olsun. Nefes alsın da yeter değil tabi ki.:)

Son zamanlarda arkadaşlarımdan yakın çevremden gözlemlediğim herkes çalışan kadınla evlenmek istiyor evleniyor da. Haklılar, çift maaş olsun. Çocuklarımıza daha iyi bir gelecek kuralım. Tatilimize daha rahat çıkalım. Daha iyi ev, araba sahibi olalım. Ancak Hiç bakmıyorlar karakterlerine, nasıl biri olduklarına. Dediğim gibi; asıl sorun çalışıp çalışmamalarından ziyade  benim açımdan karakterleri ile ilgili değişimler olmasıydı.

Kadınlar erkeksileşmeye erkekler kadınsılaşmaya başladı. Çok duyar olduk son zamanlarda erkek gibi kadın sözünü. Ne demek arkadaşım “erkek gibi kadın”. Bence kadınımıza hakarettir bu tanımlama. Ne ara bu kadar artış oldu anlayamadım. Babalarının eksikliğinden mi yoksa hayatına giren erkeklerin yaptığı eksiklikler yüzünden mi yoksa rol modellerinden mi kaynaklı o kadar kesin bir teşhis koyamadım.  Çünkü kendimi bu noktada bir kadın yerine koyamam:) tabiki dürüst olup anlatsalar biz de anlarız. Onu da sanmam.

Saçma bir şarkı var “kırcan mı belimi.” Böyle olmasa da ben sahiplenirim kadınımı arkadaşım. Neyse herkes kendi hayatında özgür. Saygı duyarım. Yanlış olmuşsa özür de dilerim. Beni ilgilendiren noktasına gelirsem hızlısından.
Hafta başı  böyle bir tanesi denk geldi. Tanışmış olduk zatı şahaneleri ile. Ben ne boksam çok kolay beğenmem ama bu öyle böyle değildi. Fazlasıyla güzel çekici bakımlı ve şık giyimli bizim buraların köylülerine de pek benzemeyen bir hanımefendiydi. Güzelliğinin yanında entellektüel birine de benziyordu yani. Yıllarca aradığım tanrıyı bulmuş olabilirdim ilk  izlenimde. Ya karşıma çıkanlardan tanrı edinememiştim ya da tanrı  ehlileştiremeyeceğini anladığında terk etmişti beni. Sevindim önce. Ama bir gariplik var gibiydi bir sorun.

Sorun mu nerdeydi. Sorun bendeydi. Korkağın tekiyim.:)Neden mi korktum? Tamı tamına yukarıdaki tanımlamayla uyuşuyordu. Erkek gibi kadın yani. Bir kaç sohbetten sonra anladım. Hani ıssız bir yoldan geçerken mevzusu gibi. Ya da mafyamatik tipler olur böyle görünce anlarsın gözünü kırpmadan birisini öldürebileceğini. Öyle sanki. Korktum ben de. Sanki Gora’daki gibi karışık uzak doğu dövüş sanatları yüklenmiş gibi duruyordu. Her türlü dayakçı tipi vardı. Ya da gece beraber uyuduğunda sabah bir tarafların eksik uyanacakmışsın gibi:) bir his uyandırıyordu. Yanılmayı çok istedim yanılayım ya yok. Tamam hayat müşterektir anlarım. Ama hangimiz erkek hangimiz kadın orada sıkıntıya girerim. Rol de kesemem patlar. Anladık arkadaşlar burada tanrımızsınız tapmamız gerek. Tapmam da demiyorum. Ama bu nasıl tanrılık. Almadan vermek tanrıya mahsustur sözünü öğrenin gari siz de. Bırakın şu erkek özentiliğini de az kadın olun. Please! Ha bu arada yalnızlıkta tanrıya mahsustu dimi;)

Yazar Yılmaz Çelik

Bir yanıt yazın

Büyümek

Tanrı Misafiri.