Kaşların doğuştan mı çatık? Bakışların donuk, ifadesiz ve sert? Neden?
Çalışma arkadaşlarımızla mesafeli bir şekilde oturmuş çayımı yudumlarken geldi bu soru hiç beklemediğim birinden. Soruyu ortamın havasıyla geçiştirdik; ama geriye gitmedim değil.
Güneşle parlayan kumral saçlı esmer ve o dönemlerde bile çatık kaşlı bir çocuktum. Altındaki amacı sonradan anlayacağım, dokunmaların, sarılmaların, öpmelerin, saçma kurgulu oyunların beni yavaş yavaş şekillendirdiği yaşlardaydım. Aslında öyle şimdiki gibi soğuk biri değildim, mahalle arkadaşlarım, lise arkadaşlarım hep grup halindeydik ve hatta çoğu zaman liderlik yapardım. Biraz da yetiştirilme tarzımdan dolayı sert duruşlu olduğum ve arkadaşlarımın beni her an kavgaya dalacak “erkek gibi kız” görmeleri nedeniyle korumacı, soğuk biri görünmem normaldi.
Gel gelelim ki Çeşme’nin en prestijli otelinde çalışırken o birbirine bu kadar yakın kaşı alır… Ayırırlar. O soğuk, sert duruşumun ses tonuma da yansıdığını ifade eden ön büro müdürüm, otelcilikteki 3-5 kuralını anlatırken, kafama vura vura gülümsemem gerektiğini öğretti. Karşındaki senin evine gelen misafir gibi düşün ve sadece Gülümse derdi.
3-5 kuralını bilmeyenler için de bir not: Misafir otel kapısından içeri girer, resepsiyona 5 adım kala resepsiyonist misafir ile göz kontağı kurar; 3 adım kala ise sıcacık bir gülümseme gösterir.
Artık çalışma hayatındayım; öyle höt hötle, atar giderle işlerin yürümeyeceğini elbette biliyordum. Başladık biz gelene gidene gülümsemeye. Her gülümsediğim işve yaptığımı düşündü, bu kız bana yanık dedi. Hiç unutmuyorum 70 yaşında bir Alman misafir Mr. Alder… aşk mektupları yazıp yazıp bana getirdi. İngilizce yazıyordu; ama benimle Almanca konuşuyordu. Yeni öğreniyorum Almancayı çok anlayamıyorum sizi İngilizce konuşalım diyordum. Ertesi gün Almanca kelimelerin yazıldığı sayfalar getiriyordu. Dedem yaşında adamdı; deskte herkes “geldi yine seninki” demeye başlamıştı. Arkadaşlar da biliyorlardı onun ilgisinden rahatsız olduğumu. Bazen ben olmadığımda sorarmış beni. Bir akşam beni lojmana kadar takip etmişti, sonra da sanki oradan tesadüfen geçermiş gibi Guten Abend Schönes Madchen demişti.
Öğrenmişti nerede kaldığımı ki zaten ana binadaydı kış döneminde lojmanlarımız. Oda arkadaşım sevgilisinde kalırdı ve ben de genelde yalnız olurdum. O akşam da artık yatmaya hazırlanırken kapım çaldı; hatta sürgülü kapı açılması için zorlandı. 2 odalı bir aparttı; mazallah o kapıdan girse diğer odanın kapısında çıkabilirdim; ama zaten her yer kilitliydi. Sadece kapıya vuruyordu. Neyse ki sonunda gitmişti. O günden sonra çıkış gününe kadar onunla karşılaşmamak için 40 takla atmıştım. Hesap soramazdım; ağzını yüzünü dağıtamazdım. Misafirdi neticede.
Bir gülümsemenin başıma neler getireceğini anlayınca eski soğuk bakışlarımı ve çatık kaşlarımı yerine geri koydum, tabi beni aldılar deskten ve rezervasyona verdiler; orada şef oldum o ayrı 🙂
Sonra anladım ki ya kimseye dişlerini göstermeyeceksin ya da gelene ağam gidene paşam, abim, ablam gibi iş yerinde hiç tasvip etmediğim konuşma şeklini seçeceksin. Bu sonuncusu üslup kraliçesi bana tersti. İfadesiz yüzüme resmi konuşma üslubunu da ekleyince şimdi yukarıdaki sorunun neden sorulduğunu anlayabiliyor ve cevabımı sadece şu şekilde verebiliyorum.
Hayata, insanlara ve yanlış anlaşılmalara karşı tek kalkanım, donuk ve soğuk yüzüm.
Yalnız şu sıralar pandemiden dolayı bazen bozabiliyorum üslubumu sayın bakanımızın yerine ?
Kaleminiz akıcı ve samimi 🙂 Çok beğendim 🙂