Yağmur Tunalı’yı Anlamak… İnsanlar din değiştirince milliyetini kaybetmez. Bugün Suriye’de, Irak’ta, Cezayir ve Mısır’da Türk olduklarını unutmuş ama dinini değiştirmemiş birçok insan olduğu gibi; Romanya’daki Gagavuzlar gibi farklı dinden olduğu
Yağmur Tunalı’yı Anlamak… İnsanlar din değiştirince milliyetini kaybetmez. Bugün Suriye’de, Irak’ta, Cezayir ve Mısır’da Türk olduklarını unutmuş ama dinini değiştirmemiş birçok insan olduğu gibi; Romanya’daki Gagavuzlar gibi farklı dinden olduğu
Geçenlerde elimde yine Martı Jonathan Livingston vardı. Küçük, incecik bir kitap ama etkisi asla sayfa sayısıyla ölçülmüyor. İlk bakışta “bir martının hikâyesi, ne kadar derin olabilir ki?” diye düşünebilirsiniz. Ama birkaç sayfa
Paul Auster’in elinize ilk aldığınızda hacmi ve sayfa sayısı gözünüzü korkutan ama okumaya başladığınızda gerek kurgusuyla gerekse bir dönem romanı olması ve dilinin akıcılığı sayesinde sıkılmadan okuyabileceğiniz romanı. Yazar kitabın
Bazı kitaplar vardır, kapağını kapattığınızda bir süre hayata dönememek gibi bir etkisi olur. İskender, işte o kitaplardan biri benim için. Okurken defalarca durup düşündüğüm, bazı cümlelerini sessizce içimde yankılandırdığım, bitirdikten
“Bir şeyi gerçekten istediğinde, tüm evren onu gerçekleştirmek için iş birliği yapar.” Simyacı’yı ilk kez elime aldığımda, açıkçası bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim. Hızla okunabilecek, basit bir hikâye sanmıştım. Oysa ilk
Hayatın belirli dönemlerinde insanın iç sesi daha çok konuşur. “Ben kimim?”, “Nereye gidiyorum?”, “Bu hayatın anlamı ne?” gibi sorular bazen bir an, bazen bir ömür eşlik eder bize. İşte tam
“Hepimizinki günübirlik hayatlar; hatırlayanın hatırlanandan farkı yok.”————–Marcus Aurelius Irvin D. Yalom’un Günübirlik Hayatlar adlı eseri, dinleyen, anlayan ve özellikle yargılamayan bir üslupta. Yalom, mesleki hayatından derlediği on farklı terapi öyküsüyle
Bazı kitaplar vardır; kapağını kapattığınızda yalnızca bir hikâyeyi değil, kendinizde bir dönemi de kapatırsınız. Johann Wolfgang von Goethe’nin Genç Werther’in Acıları tam olarak böyle bir eser. Okumakla kalmayıp hissedilen, aşkın
Âmin Maalouf “Afrikalı Leo” ve “Semerkant” kitaplarıyla gönlümü kazanmış bir yazardır. Tereddüt etmeden aldım kitabını. Zaten kitap kapağı muhteşem. Yazarın kitapları genellikle tarihi içerikli olur ancak bu kitabında ise içerik
Gölgesine kendini anlatmaya çalışan bir insan… Yalnızlığını hayal edebildiniz mi ya da iç hesaplaşmasını, belki de hayattan bıkmışlığını? Hiç böyle hissettiğiniz bir an oldu mu? Gerçi böyle bir anınız olsa
“Kesinlikle açken okunmaması gereken bir kitap” diye yorum yapılmış mıdır bu kitap için bilmiyorum ama benim için öyle oldu… Gözümün önünde fırındaki ürünler uçuştu, kokuları burnuma kadar geldi neredeyse. Açlık,
Haziran’da raflarda yerini alan Ahmet Ümit’in yeni kitabı Kayıp Tanrılar Ülkesi, polisiye tarzı kitap sevenler ve hatta mitolojiye ilgi duyanlar için bulunmaz bir kitap olmuş. Her Ahmet Ümit kitabından sonra
Ahmet Ümit /KUKLA Baştan söyleyeyim bir Başkomiser Nevzat romanı değil. Fark edince Ahmet Ümit kitaplarından aldığım okuma keyfini alamayacağım diye bir an önyargıya kapıldım. “Acaba mı?” dedim ancak yanıldım. Kahramanlarımız
Ursari aileleri kendilerini Mısır firavunlarının soyundan imparator Sigismund’un himayesinde sayan ayı oynatıcısı Roman aileler demekmiş. İşte bu kitabın kahramanı Ciprian’ın ailesi de bir Ursari aile. Gittikleri her yerden polis tarafından
“Neden ben?” diye sordum Tanrı’ya. Bir şey söylemedi. Güldüm ve yıldızları izledim. Yaşamak güzeldi… Kitap kapaklarını incelemeyi, kitap arkalarını okumayı çok seven bir okurum ben. Yukarıdaki alıntı kitabın kapağında mevcut.
İki yıldan biraz uzun bir zaman önce burada, sağlık alanına ilişkin edebi yapıtlar üzerine inceleme yazıları yazmaya başlamıştım. İlk yazıda da belirttiğim gibi, iyi bir okur olduğumu iddia etmiyorum. Ancak
Hem en çok yarım bırakılan hem de en çok okunan kitaplar arasında olması sebebiyle hep merak etmiştim ama hep ötelemiştim okumayı. Sonunda kitaba başlayıp tutunanlardan oldum ben. Bitirdim kitabı ama
“Kara Kitap” yayımlandığı andan itibaren ciddi polemiklere yol açmış. Kimi yerin dibine sokmuş kimi de göklere çıkarmış. Nobel jürisi başkanı yazarın en çok bu kitabından etkilendiklerini 2006 yılında ödülü duyurduklarından
Zaman kavramını bu sıralar hepimiz sorguluyoruz sanırım. Hem çok boş hem çok hızlı geçiyor. Bir şey yapmıyor gibi görünüp hiçbir şeye de yetişemiyorsanız, üstelik fantastik kitaplar okumayı seviyorsanız Momo’ya zaman
Kişisel gelişim kitaplarını kimi çok sever, kimi ise mutluluk bu kadar kolay olsa herkes mutlu olur ve böyle kitaplara kimsenin ihtiyacı olmaz diye düşünür. Aslına bakarsanız bazen de sıkıcı olabilir