
Bazı kitaplar vardır; kapağını kapattığınızda yalnızca bir hikâyeyi değil, kendinizde bir dönemi de kapatırsınız. Johann Wolfgang von Goethe’nin Genç Werther’in Acıları tam olarak böyle bir eser. Okumakla kalmayıp hissedilen, aşkın sessiz çöküşünü hissedilmekten çıkaran içselleştirilen bir metin.
Werther ile tanışmak, aslında kendi duygularıyla baş etmeye çalışan hassas bir insanla tanışmak gibiydi. O, duygularını olduğu gibi yaşayan, bastırmayan, doğaya, sanata ve insanlara karşı büyük bir duyarlılık besleyen bir karakter. Gittiği bir kasabada Lotte ile tanışıyor, ama bu karşılaşma bir aşk hikâyesinden çok, bir ruhun çöküşüne dönüşüyor. Lotte nişanlı ve bu aşkın imkânsızlığı en başından belli. Ancak Werther için önemli olan bu duygunun nereye varacağı değil; o duygunun içinde var olmanın kendisi.
Kitap, mektup biçiminde ilerliyor ve Werther’in kendi iç sesini bir dostuna yazdığı satırlardan takip ediyoruz. Ancak zamanla bu mektuplar bir başkasına değil, sanki doğrudan okura yazılmış gibi hissettiriyor. Goethe öyle bir dil kurmuş ki, satırların arasına sinen yalnızlık, çaresizlik ve tutku doğrudan insanın içine işliyor.
Werther’in yaşadıkları sadece bir aşkın hikâyesi değil aslında. Onun yaşadığı ruhsal çözülme, toplumla uyumsuzluk, aidiyet sorunu, zamanın dışında kalmışlık hissi, hepimize tanıdık gelen başka duygularla da örülmüş. Kitabı okurken, insan yalnızca bir aşka değil, aynı zamanda bir dönemin ruhsal iklimine de tanıklık ediyor. Ve bu iklim, bugün bile kendini tekrar tekrar hissettiriyor.
Werther’in doğaya bakışı, insanlarla olan mesafesi, arkadaşlarıyla kurduğu bağ ve Lotte’ye duyduğu tutkulu bağlılık; hepsi birer katman gibi, karakterin ruhsal derinliğini adım adım örüyor. Ancak bu derinlik, bir noktadan sonra insanı yutmaya başlıyor. Duygular büyüyor, umutlar soluyor ve yaşamın taşıması zor bir yük haline gelişiyle birlikte, Werther’in iç sesi karanlıklaşmaya başlıyor.
Kitabı bitirdiğimde, uzun süre zihnimde yankılandı. Satırları kapatsam da, hissettirdikleri kolayca geçmedi. Bir süre sadece oturup düşündüm. Kendime, duygularıma, geçmişime dair çok şey hatırlattı bana. Kimi kitaplar eğlendirir, kimileri düşündürür. Genç Werther’in Acıları ise susturur. Çünkü bazı duygular dile dökülemez; sadece hissedilir. Goethe, insanın en kırılgan yönünü, içinden çıkamadığı duygusal gelgitleri ve aşkın yıkıcı gücünü öyle zarif bir şekilde kaleme almış ki, bu metin yaşlanmıyor. Aksine, her dönemde yeniden okunmaya, yeniden anlaşılmaya muhtaç bir metin olarak kalıyor.
Werther’in acılarına tanıklık etmek kolay değil. Çünkü bu tanıklık, okuru da kendi acılarıyla yüzleştiriyor. Belki de bu yüzden kitap bittiğinde bir eksiklik değil, tuhaf bir tamamlanmışlık hissi kaldı içimde. Sanki anlatılmamış, dile getirilememiş duygularım bir başkasının kaleminde can bulmuştu da, sonunda sustum.
Eğer aşkın en derin, en incitici ve en insan hâliyle karşılaşmak isterseniz, bu kitap sizi bekliyor. Genç Werther’in Acıları, yalnızca bir klasik değil; hâlâ yaşayan, hâlâ kanayan bir metin.
📌 Alıntı:
“İnsan kalbi öyle bir şey ki, bir kere gerçekten sevince, başka hiçbir şeyi tam olarak sevemiyor.”
Gökhan Çakır
Üniversite yıllarında okumuştum 20 yıldan fazla olmuş yeniden okumalı