1906’da Adapazarı’nda doğan Sait Faik Abasıyanık, edebiyatımızda “sokaktaki insanın yazarı” olarak anılır. Onun kaleminde balıkçılar, kahve köşelerinde oyalanan işsizler, hamallar, çocuklar ve bazen de küçük sevinçlerle yaşayan sıradan insanlar hep
1906’da Adapazarı’nda doğan Sait Faik Abasıyanık, edebiyatımızda “sokaktaki insanın yazarı” olarak anılır. Onun kaleminde balıkçılar, kahve köşelerinde oyalanan işsizler, hamallar, çocuklar ve bazen de küçük sevinçlerle yaşayan sıradan insanlar hep
İnsan, en çok kendi yüreğinin sesini duyar. Kendi yarasının sızısını, kendi açlığının gölgesini, kendi korkusunun terini… Karşısındaki, başka bir dünya kadar uzak, başka bir mevsim kadar yabancıdır. Onun gözyaşı, dudak
Bazen en güçlü söz, hiç söylenmeyendir. Bazen konuşmamak, en çok şey anlatan eylemdir. Sessizlik… Bir köşede otururken, pencereden süzülen ışıkta yüzünüze düşen düşünceler gibi ağır ama huzurlu bir hâl taşır.
Hani şikayet ederdin, sevmezdin Hani hep eleştirir, değiş derdin ya Çocuk gibi bulurdun bir tarafımı beğenmezdin, büyü derdin Hatta bunun için kavga ederdik Sırf bunun için terk ettin ya beni
ani krizler, kalp sızısı ve teslim olduğum bu karanlık. yaşamak işi bu kadar zor olmamalıydı, tuttuğum kalem bir kor olup avuçlarımda canımı yakmamalıydı. bu acı tanımadığım, bilmediğim, oturup anısına bir
Hoşgörünün babası Mevlana hiç uğramamış bu topraklara, sevginin mucidi yunus emre hiç geçmemiş bu coğrafyadan… vallahi geçmemiş billahi geçmemiş. Karı deyip horlandı, yıllarca şu saygı denen haslet bizim illere uğramadı.
Suphi Efendi, kendisine hiç bitmeyecek gibi gelen denize umutsuzca bakıyordu. “Sonun bucağın yok ama hiç cömert değilsin!” diye mırıldanmaya başladı. Kendini, döşemeye yavaşça bırakarak yan tarafta duran suya uzandı. Bir
Her şeyin çok fazla göründüğü ama hiçbir şeyin yeterli olmadığı halini biliyor musunuz? Saatler süren acı tatlı tembellik, acı verici günlere katkıda bulunur. Nefes alıyorum, nefes veriyorum. Gözlerim, cep telefonuma
Pak Türk’ün Karısı Maria Ötüken; 2019. 222 Sayfa. Yazarı: Ayşe Filiz Yavuz. “Pak Türk’ün Karısı Maria” kadın-doğum profesörü Ayşe Filiz Yavuz Hoca’nın ikinci hikaye kitabı. Hatıra, gezi ve inceleme türlerinde
“İçimdekileri nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum. Bazen öyle geliyor ki, adeta bütün dünya, bütün yaşam, her şey içime dolmuş, benden konuşmamı istiyor. Nasıl desem; büyük şeyler hissediyorum ama, iş konuşmaya geldiğinde
Aşık mı olmuştum? Yoksa sadece alışkanlık mıydı bu hissettiğim? Ona baktığımda tüm tenimde yanan ateş neydi peki? Neyin göstergesiydi hiç bilmiyordum. Kendimce bunun adını aşk koymuştum. Bence aşk süreklilikti. Sürekli
Sana sevgimden bahsetmeyeceğim, çünkü ne hissettiğimi bende bilmiyorum . Ama özlediğimi söylememde sakınca yoktur umarım… Çok özledim. Yanımda olabilseydin sana sarılır mıydım? Belki hayır ! Biliyorum her baba-kız gibi bir
Bazen ne düşündüğünü bilemez insan. Nerde olduğunu, ne yaptığını, hangi yolda olduğunu… sadece gitmek zorunda kalır, yolun yokuşluğunu göremez, düzlüğünü de, Ama o yolda iyi olmak zorunda kalır çünkü iyi
Bazen insanın boş anına gelir ve ne okusam dediğimiz anlar olur ya işte o zamanlarda denk gelmenizi isterim, bu yazıma. Aşk romanlarını herkes sever ama benim ilgimi çekenler daha çok
Öğrenciyken öğretmenlerimizin bizi sınava birgün kala çalışırsan Ağustos böceği gibi ayazda kalırsın telkinleri ??? Ne kadar çok #kandırılmışız hayat boyu...
Kalp krizi geçiren Cumhuriyet Dönemi Edebiyatçısının hayatı. Cumhuriyet dönemi edebiyatının en önemli şair ve yazarlarından biri.
1905′ de İstanbul’un Şehzâdebaşı semtinde doğan, 1921 yılında Süleymâniye İnas Mektebi’ni bitirdikten sonra tahsiline husûsi olarak devam eden mükemmel fransızca öğrenerek târih, tasavvuf, felsefe, edebiyat sâhalarında kendini yetiştirmiş. Onun hayatında
Gerçeklerle çelişmeyen, kurmacanın pek çok unsurunun başarı ile kullanıldığı ve akıcı bir dille kaleme alınmış bu kitabı okurken çok keyif aldım...
Sevmek gerek. Öyle yada böyle sevmek. Çaresiz bir şekilde beklerken sevmekten ölmek.