Âmin Maalouf “Afrikalı Leo” ve “Semerkant” kitaplarıyla gönlümü kazanmış bir yazardır. Tereddüt etmeden aldım kitabını. Zaten kitap kapağı muhteşem. Yazarın kitapları genellikle tarihi içerikli olur ancak bu kitabında ise içerik
Âmin Maalouf “Afrikalı Leo” ve “Semerkant” kitaplarıyla gönlümü kazanmış bir yazardır. Tereddüt etmeden aldım kitabını. Zaten kitap kapağı muhteşem. Yazarın kitapları genellikle tarihi içerikli olur ancak bu kitabında ise içerik
Ahmet Ümit /KUKLA Baştan söyleyeyim bir Başkomiser Nevzat romanı değil. Fark edince Ahmet Ümit kitaplarından aldığım okuma keyfini alamayacağım diye bir an önyargıya kapıldım. “Acaba mı?” dedim ancak yanıldım. Kahramanlarımız
Ursari aileleri kendilerini Mısır firavunlarının soyundan imparator Sigismund’un himayesinde sayan ayı oynatıcısı Roman aileler demekmiş. İşte bu kitabın kahramanı Ciprian’ın ailesi de bir Ursari aile. Gittikleri her yerden polis tarafından
“Neden ben?” diye sordum Tanrı’ya. Bir şey söylemedi. Güldüm ve yıldızları izledim. Yaşamak güzeldi… Kitap kapaklarını incelemeyi, kitap arkalarını okumayı çok seven bir okurum ben. Yukarıdaki alıntı kitabın kapağında mevcut.
Hem en çok yarım bırakılan hem de en çok okunan kitaplar arasında olması sebebiyle hep merak etmiştim ama hep ötelemiştim okumayı. Sonunda kitaba başlayıp tutunanlardan oldum ben. Bitirdim kitabı ama
“Kara Kitap” yayımlandığı andan itibaren ciddi polemiklere yol açmış. Kimi yerin dibine sokmuş kimi de göklere çıkarmış. Nobel jürisi başkanı yazarın en çok bu kitabından etkilendiklerini 2006 yılında ödülü duyurduklarından
“Nöro roman da neymiş?” diye sorgulayarak okumuştum Pia Mater’i. Öğretmişti bana bilimsel gerçeklerle harmanlanmış hikaye demekmiş. Soluksuz okumuştum. Elimden bırakamamıştım. Arochnoid Mater’de kaldığımız yerden demiştik. Kaldığımız yerden… Kitabı elime aldığımda
Cumhuriyet kadını olmak!.. Toplumda herkes kadar yerinin ve söz hakkının olduğunu bilmek, tercih ettiği mesleği yapabilmek, şartlar ne olursa olsun inandığının ardından gitmekten vaz geçmemek, herkesten her şeyden önce kendine
Sessizliği sessizce dinleyenlerin kitabını bitirdim az evvel! Her musiki sesin değil de sessizliğin bir taklidiymiş. Ne garip ismi “Suskunlar” olan bu kitap aslında bize musikiden bahsetmekte. Musiki üstadları, mevlevihâneler, hayaletler
Bedevi bir kadına bir gün en çok hangi çocuğunu sevdiğini sormuşlar. Kadın şöyle yanıt vermiş : Hasta olanı iyileşene kadar, En küçüğü büyüyene kadar, Yolda olanı eve dönene kadar… Afrikalı
Fil saati: 1200’lü yıllarda robot biliminin kurucusu El Cezeri tarafından tasarlanan mühendislik dehasıdır. Saatin görüntüsü ihtişam duygusu uyandırmakla beraber zaman ölçüm sisteminin kalbini oluşturur. (Görseli iç kapakta mevcut.) Kitaba ismini
Muazzam! Kitabı okuma listeme eklerken kapak fotoğrafı ve arka kapaktaki yazı çok büyük hissettirmişti bana. Osmanlı bilimi ile ilgili tarihi bir roman okuyacaktım. Böyle düşünmüştüm. Kitap beni fena şaşırttı. İçinden
“Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürümeye başlar.” Kitabın ilk cümlesi… “Beş yaşın böyle bir cümle de ne işi olabilir ki? ” diye düşünerek dönüp bir kez daha baktım.
Anlatıcısının ölüm meleği olduğu bir roman… Himmel Sokağı… Himmel Almanca’da cennet demek. İkinci Dünya Savaşı sırasında ölüm meleğinin bile “Heil Hitler!” demeden neredeyse serbestçe dolaşamadığı Nazi Almanyası. Biraz önce öyle
Tarih tekerrürden ibarettir derler ancak bir de tarihin tefekkür yönü vardır. Tarihin özümsenip sindirilip ders çıkarılmadığında farklı zamanlarda, farklı olaylarla farklı topluluklarda aynı coğrafya üzerinde tekerrür ettiği görülmüştür. Hep de
İtiraf etmeliyim ki İskender Pala’yı okumayı çok severim. Bu kitabı da elime alıp arka kapağını okuduğumda büyük merak ve okuma isteği uyandırdı bende. Yanılmamışım. Kitap Japonya’da Sümerler dönemine ait tabletlerin