içinde

Genç Adam

Odanın içini yarı aydınlık yapan perdenin desenlerindeki birbirine dolanmış yüzleri görür gibi oldu. Işığın yarı aydınlık yaptığı oda da, sarsak bir ruh haline bürünmüş havanın bütün duygularla baş edercesine küçük bir çocuğun saklambaçlığı gibi bir kaybolup beliriyordu. Güneş’in heybesinde biriktirdiği bütün ışıkları bir anlığına ağaçların dümdüz yaptığı dağlardan süzülerek odanın yarım kalmış yüzünden içeri giriyordu. Duvarların alışık olduğu yüzünde bir buruşukluk vardı, hiç ışığa alışık olmayan bu oda, ışığın nefesine hasret kalmışcasına içerde biriken havaya isyan ediyordu. Bir kenarda öylece duran bilgisayarın tozlanmış yüzünü eliyle hızlıca temizleyip her zaman alışık olduğu bir müziği açtı. Bir anda aklını kurcalayan soyka düşüncelerle yeniden boğuştu. Bu düşünceler bütün benliğini ele geçiriyormuş gibi hissetti, her zaman böyle olup olmadığını anımsamak üzere gözlerini kısarken. Bu kadar değişken ruh haliyle savaş içinde miydi diye düşündü. Düşüncelerle baş etmenin bu akşamüstü zor olduğunu fark etti. Yerinden hızla kalkıp,yarım yamalak duran perdeyi açtı, bu sefer hiç tereddüt etmeden. Güneş ışığıyla sevişen odaları sevmezdi genç adam. Ama bugün sarsak ruh haline sahip çıkamıyordu bir türlü.

Pencerenin buğulanan yüzüne baktı, tozlanmış parmaklıkların hala cesaretli oluşunu düşündü. Eskimiş evlerin bacalarından yarı uyuşuk halde çıkan dumanların, Güneş’in parlayan yüzüne karşı bir utançla  geçer gibi geçişlerine… Serçe kuşlarının yavaş esen rüzgarın havasına kapılmış şekilde evlerin içindeki karabasan fikirleri görür gibi olup bir kuğu gibi yarı yüksek halden yavaş hale geçip süzülüyorlardı adeta. Havanın ukubete uğramış yüzünde evlerin bacalarından çıkan dumanların yanı sıra, sinirli baykuşların sıcak havaya isyan etmiş yüzlerinde bir afallama, bir şaşırma vardı. Mevsimlerin karışmış hallerinden sıkılan rüzgar nereye eseceğini bilmeden, çatılarda ekilen küçük kutulardaki domatesleri savuruyordu.

Odaya yayılan ışık, etrafta duran her şeyi daha net gösteriyordu. Raflardaki kitapların üstünde duran toz bulutları, sanki daha dün bütün kitapların karıştırılmış olduğunu yalanlar gibiydi. Duvarda duran tablolarda görsellerin gerçek bir soyka diyarı anımsatıyordu Güneş’in yüzüyle buluşunca.

Genç adam, cebinde duran sigarasını çıkartıp yakınca, etrafta parlayan ışığın yanı sıra yarı uyuşuk dumanların birbirleriyle dans ederlerken ki halleri odayı bir sisli sabaha bürümüştü. Adam, bütün yaşamında ne kadar bir çıkmazda olduğunu düşündü. Her zaman böyle düşüncelerin ortasındayken ya da hüzünlü bir akşamüstündeyken düşündüğü şeyleri içinden adeta haykırırcasına tekrar ediyordu. “Hiç mi bir şey düzgün gitmez, ne kadar afallayacağım, daha ne kadar her şeyi yarım yamalak yapacağım, daha ne kadar kaçacağım herkesten…”

Küçükken yaşadığı köyü düşündü. İçinden bir tebessüm etti, sanki kahkaha atsa herkes onu ayıplayacak gibi düşünerek etrafına bir göz gezdirdi. Köydeki yaşamını anımsadı, o zamanki kendini düşündü. Ne kadarda masum fikirleri olan bir çocuktu. Bütün dünyayı sadece uzakta görülen dağların içinde kaybolan köyünden ibaret olduğunu düşünürdü. Köy, bir dağın eteklerinde kurulmuştu, dağ ile yapışıktı aynı zamanda. Evleri dağa o kadar yakındı ki, arada gidip ismini koyduğu ağaçlarla konuşurdu, ya da en tepeye çıkıp sesi kısılana kadar bağırırdı. Hem çok mutlu, hem çok yalnızdı ama asla isyan etmiyordu yaşamından. Bir köyün, etrafta her şeyin sahibi gibi gezen Horozlarını, sabah vakti Güneş’in bacasız evlerden yansıyan  pencerelerdeki kızılımsı hallerini, ekin tarlalarının üstünde uçuşan serçe kuşlarının sabahın Gün doğumunda dans etmelerini, ormanın her sevdalının kaçış yeri olmasından daha güzel ne olabilirdi ki? “Bazen mutlu olmak için bir şeye ihtiyaç duymamıza gerek yok, sadece tepeden aşağı bakınca tarlaların muhteşem yapılarına bile bakınca mutlu olunabilirdi” diye içinden hafif bir tebessüm ederek geçiriyordu. Ama şimdi neden bu halde olduğunu bilmiyordu. Büyümek diye içinden geçirdiyse de etrafında yaşıtları dahil büyük olan kimse bu halde değildi.

Sigarasını bitirip tekrar pencere kenarına geldi, etrafta hala değişen bir şey yok gibiydi, maviye boyanmış bacasız eve baktı, bir adamın müzik çalmadan  kendi kafasında çalan melodiyle etrafta dans edişine baktı. Şaşırdı! Gece kulüplerinde bile adamlar dans ederlerken bir çekingen halde sahneye giderlerken, bu ortamda dans etmiş olmasını şaşkınlıkla izledi, yüzündeki kasların gevşemiş yarı gülümseyen yüzünde. Adamın oynamaktan yorulan bedeninde bir rahatlama olduğu belliydi, biraz nefes almak için yanı başında duran koltuğa oturdu.

Genç adam, sigarasını almak için bir daha eğildi yatağına, tekrar ayağa kalkıp etrafı izlemeye başladı. Yolun ilerisinde duran bir adam ile bir kadına baktı. Hararetli bir şekilde tartıştıkları belliydi, kadın sesini iyice yükselterek küçük bir çocuğun suç işlemiş halindeki sinirli tavrıyla adama bağırıyordu. Adam da suç işleyen bir kedinin bakışlarıyla karışmış halde kadına adeta yalvarırcasına sessiz olmasını söylüyordu. Kadın, tartıştığı adamın kolunu hızla kavrayıp arabaya binmesini söylüyordu, adam da kendini geri çekiyordu, utangaç tavırları bütün bedeninde gezerken. Kadın son bir hamleyle adamı arabaya bindirip sinirli yüz hatlarından hiç taviz vermeden direksiyona oturup hızlıca geçti.

Genç adam bütün gördüklerini şaşkınlıkla izlemişti, kafasında hoyratça görünen kadına anlam veremeyerek. “Nasıl olurda bir kadın bu kadar kaba olabilirdi ki?” diye düşündü acımasızca. Her zaman bunu yapan bir erkek olduğu için  bir kadının yapmasına çok şaşırmıştı. Bugün kendi dışında her şeyin ne kadar tuhaf olduğunu düşündü, anlam vermeye çalışıyordu sigarasının küllerini camın beyazından silerken. Elindeki sigara hala yanmaya devam ediyorken, sıradan çalan müziği değiştirip piyanodan çalan müziği açarak odanın etrafta olan ışığıyla gölgelenen paspasın üstüne geçti tekrar dışarıya bakmak için. Bir sigara daha aldı paketinden, kaçıncı sigara olduğunu düşündü anlamsız bir şekilde. Güneş’in yerinde durmayan yaramaz bir çocuğun halleri gibi sürekli yer değiştirdiğini düşündü, gökteki serçe kuşların şarkıları devam ederken…

Sokakta oynayan çocukları yeni fark etmiş gibi cama biraz daha yaklaştı iyice görmek için. Dört beş tane çocuk top oynuyorlardı. Uzun bir iç  çekişle eski halini düşündü, asla bu kadar arkadaşa sahip olmadığını fark edince yanağından bir göz yaşı tekrar pencereye düşmüş, küllerin içine karışarak, yağmurun ıslattığı topak kokusu gibi kokmaya başlamıştı, ya da genç adama öyle geliyordu. Seviyordu sigara içmeyi, seviyordu kül kokusunu. Yüzündeki yaşı hissedince büyük bir utanç hissetti “Erkekler ağlamaz, ağlamamalı” diye içinden kendine isyan ederek söylüyordu. Neden ağladığının bir önemi yoktu, sadece ağlamamalıydı. Erkekler ağlamazdı! Tekrar çocuklara döndü, onları izleyen küçük kediyi fark etti. Önünde küçük bir mama kabı vardı, hayattaki en mutlu canlı olmalıydı şu an diye düşündü. Kedilerin tek sıkıntıları karınlarını doyurup bir öğlenin akşama bağladığı vaktinde derin bir uyku çekmek, rahatsız edilmeden. Çocukların, kedinin yanına gidip oturuşlarını izledi, herkes  hiçbir şey yapmadan sadece kediyi izliyordu. İçlerinden birisi üstündeki hırkayı kaldırıp kedinin altına koyunca ve tekrar izlemeye gelince genç adam büyük bir şaşkınlık daha yaşadı. Çocuklar, kedilere bu kadar masum davranmazlardı diye düşündü. Hele de üç dört çocuk yan yana gelince illaki zarar verecek,kendilerince eğlenecek bir şeyler bulurlardı diye kafasından geçirdi, söylediği sözlerin gerçeğine üzülerek! Ama bu sefer farklı olmuştu, hepsi kedi uyanmasın diye top oynamayı bile bırakmışlardı!

Genç bir kadın ile bir adam el ele tutuşup sokakta yürürlerken kimsenin dönüp bakmadığını görünce bir şaşkınlık daha yaşadı genç adam. Kenarda duran perdeyi biraz daha kenara iterek iyice etrafa bakınca kapıda oturan birkaç kadını gördü, ayakta duran birkaç adamı daha fark etti, hararetle birbirlerine bir şeyler anlatırlarken. El ele dolaşan çifte kimse dönüp bakmamıştı “Bu, burada her zaman olan şeyler değil ama yine de kimse dönüp bakmadı bile!” Bir kez daha kafasını karıştıran olaylara şaşırarak anlamlandırmaya çalışırken.

Adam, yakmış olduğu son sigarayı da bitirince kenarda duran ince tül perdeyi çekmekle yetinip yatağa oturdu. Bir müddet sadece öylece oturdu, müziği bile unutmuş şekilde. “Hayatta her şeyi olduğu gibi kabul etmek gerekiyor” diye içinden bir iç çekerek düşündü. “Hayatta her şeyi olduğu gibi kabul etmeyen kişiler sayesinde mutsuz olacağıma bu şekilde yalnız kalıp mutlu olurum daha iyi”diye düşünüyordu kalbinde bir sızlama hissederken.

Herkesi olduğu gibi kabul etmek… Cinsiyetlere kalıplaşmış kelimeleri bağdaştırmamak  gerektiğini düşündü. “Bir erkekte dans  edebilir hem de istediği yerde, bir kadında sinirlenebilir, bir adam da göz yaşı dökebilir…” diye düşündü, gözyaşları koluna damlarken.

Yazar Sizüçen

Bir cevap yazın

Sendeki Bana İyi Bak Olur mu Kasabamın Güzeli

Kalpler Satın Alınmaz..