Dexter’ı ilk izlediğim günü hatırlıyorum. Miami’nin parlak güneşi, denizin maviliği… ama fonda kanın kırmızı izi. Bir adli tıp uzmanı, gündüzleri suçluları ortaya çıkarıyor, geceleri ise kendi adaletini sağlıyordu. Dizi başladığı
Dexter’ı ilk izlediğim günü hatırlıyorum. Miami’nin parlak güneşi, denizin maviliği… ama fonda kanın kırmızı izi. Bir adli tıp uzmanı, gündüzleri suçluları ortaya çıkarıyor, geceleri ise kendi adaletini sağlıyordu. Dizi başladığı
Bugün kendime bir söz verdim. Belki kimsenin duymadığı, belki de sadece içimde yankılanan küçük bir cümleydi ama benim için çok şey ifade ediyor: Artık hayatımı ertelemeyeceğim. Uzun zamandır fark etmeden hep
Hani bazen sabah uyanırsın, bir umutla yeni bir günün başlangıcına uyanmışsındır… sonra ayağın halıya takılır, kahve yerine diş macunu içersin ve dolmuşa el sallarken dolmuş seni görüp gaza basar. İşte
Netflix’in kısa soluklu ama yoğun etkili yapımlarından biri olan Gözlerin Ardında (Behind Her Eyes), beni hem kurgusuyla hem atmosferiyle adeta içine çekti. Psikolojik gerilim türünü seven biri olarak diziye başladığımda
Ben bu satırları yazarken bir annenin kalbine dokunmak istiyorum. Çünkü biliyorum, bir çocuk dünyaya geldiğinde yalnızca kendi yaşamını değil, annesinin de kalbini büyütüyor. Ve o kalpten koparıldığında, geride kalan sadece
Bazı kitaplar vardır, kapağını kapattığınızda bir süre hayata dönememek gibi bir etkisi olur. İskender, işte o kitaplardan biri benim için. Okurken defalarca durup düşündüğüm, bazı cümlelerini sessizce içimde yankılandırdığım, bitirdikten
Bazı kitaplar vardır; kapağını kapattığınızda yalnızca bir hikâyeyi değil, kendinizde bir dönemi de kapatırsınız. Johann Wolfgang von Goethe’nin Genç Werther’in Acıları tam olarak böyle bir eser. Okumakla kalmayıp hissedilen, aşkın
Hayat bazen öyle anılar bırakıyor ki, zamanın bütün telaşına rağmen silinmiyor. Bir şarkının ortasında yakalayan melodi ya da kalabalığın içinde tanıdık gelen bir yüz… Bir anda kapılar açılıyor ve insan
Geleceğin sessiz devrimini kucaklamak mı, ondan korkmak mı? Son birkaç yıldır, teknoloji dünyasında belki de en hızlı yükselen kavram: Yapay Zeka. Bilgisayarların kendi kendine öğrenmesi, karmaşık verileri analiz etmesi ve hatta
Atlara olan hayranlığım her zaman içimde tarifsiz bir mutluluk uyandırdı. Onları uzaktan görmek bile yüzümde tebessüm bırakıyordu. Fakat bir gün yakından yaklaşmak istediğimde, içimdeki heyecanla birlikte korku da beni sardı.
Wi-Fi… Hayatımızın bu kadar içinde olmasına rağmen, onu ne zaman fark ettiniz, hatırlıyor musunuz? Ben ilk kez adını 2000’lerin başında duymuştum ama o zamanlar sadece birkaç kafe ve havaalanında kullanılırdı.
Fotoğrafçılık benim için bir hobi değil sadece, bir nefes aralığı. Hayatın hızla aktığı anlarda deklanşöre basmak, zamanın bir parçasını sonsuzluğa sabitlemek gibi. Özellikle sokak fotoğrafçılığı… Bir şehrin kalp atışını, yüzlerin
Geçenlerde arkadaşlarla otururken konu yine dönüp dolaşıp influencerlara geldi. Birisi dedi ki, “Ya kardeşim biz okuduk da ne oldu? Şu an işe gidip geliyoruz, maaşı zor yetiriyoruz. Adam sabah uyanıyor,
İnsan, en çok kendi yüreğinin sesini duyar. Kendi yarasının sızısını, kendi açlığının gölgesini, kendi korkusunun terini… Karşısındaki, başka bir dünya kadar uzak, başka bir mevsim kadar yabancıdır. Onun gözyaşı, dudak
“Hepimizinki günübirlik hayatlar; hatırlayanın hatırlanandan farkı yok.”————–Marcus Aurelius Irvin D. Yalom’un Günübirlik Hayatlar adlı eseri, dinleyen, anlayan ve özellikle yargılamayan bir üslupta. Yalom, mesleki hayatından derlediği on farklı terapi öyküsüyle
“Bir şeyi gerçekten istediğinde, tüm evren onu gerçekleştirmek için iş birliği yapar.” Simyacı’yı ilk kez elime aldığımda, açıkçası bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim. Hızla okunabilecek, basit bir hikâye sanmıştım. Oysa ilk
Gece gözlerimi kapattığımda sanki bu hayattan kopuyorum. Bedenim burada kalıyor ama ruhum başka bir yere gidiyor gibi… Belki de gerçekten öyle. İçimden hep şu soru geçiyor: acaba biz iki farklı
“Bir konuş lan işte. Nikâh kıy mı diyoruz? Çay içersin… Baktın sarmadı, ‘işim var’ de çık, gel hıyar!” Haluk işte… Manyak arkadaşım. İki aydır Filiz diye bir kızla beni buluşturmaya
Manifestlemek… Son aylarda sık sık duyduğumuz, özellikle sosyal medyada neredeyse her köşe başında karşımıza çıkan bir kelime. “Ben bunu manifest ettim, oldu.”, “Hayalini yaz, evrene gönder, kesin gerçekleşir.” gibi cümleleri
Biliyorsunuz, yaz geldi mi herkes bir “tatile gitme zorunluluğu” hisleriyle dolup taşıyor. Adeta bir içgüdü. Toplum olarak sürekli pek çok konuda baskı oluşturduğumuz gibi ülke şartlarında bu konuda bile böyle