Atlara olan hayranlığım her zaman içimde tarifsiz bir mutluluk uyandırdı. Onları uzaktan görmek bile yüzümde tebessüm bırakıyordu. Fakat bir gün yakından yaklaşmak istediğimde, içimdeki heyecanla birlikte korku da beni sardı.
Atlara olan hayranlığım her zaman içimde tarifsiz bir mutluluk uyandırdı. Onları uzaktan görmek bile yüzümde tebessüm bırakıyordu. Fakat bir gün yakından yaklaşmak istediğimde, içimdeki heyecanla birlikte korku da beni sardı.
Balkonda oturuyorum, elimde sıcacık bir kahve, bir Ağustos akşamüstünün tatlı esintisi yüzüme çarpıyor. Sokak lambaları yeni yanmış, aşağıda çocuklar kahkahalarla koşturuyor, bisikletler vızır vızır geçiyor. Gökyüzü turuncuyla mavinin dansında, yavaş
Polat Alemdar kusura bakmasın ama Türkiye’de öyle “Encümen”, “Aksakallılar Heyeti” falan gibi mistik, gizli toplantılar yapan bir derin devlet yok. Hayal kurmayın yani. “Nasıl olsa derin devlet bizi kurtarır” falan
Onun hikâyesini araştırmaya başladığımda, yalnızca bir şarkıcıyla değil, bir roman kahramanıyla karşılaştığımı fark ettim. Denizli’nin küçük bir kasabasında başlayan yolculuk, bugün bir ülkenin ortak hafızasına kazınmış durumda. Ama satır aralarına
Hepimizin hayatında en az bir kez yaşadığı ya da yakından gördüğü bir durum vardır: Kadınlar hep dürüst, nazik, sadık bir adam istediklerini söyler. Ama ne hikmetse iş pratiğe geldiğinde o
Paul Auster’in elinize ilk aldığınızda hacmi ve sayfa sayısı gözünüzü korkutan ama okumaya başladığınızda gerek kurgusuyla gerekse bir dönem romanı olması ve dilinin akıcılığı sayesinde sıkılmadan okuyabileceğiniz romanı. Yazar kitabın
Dostoyevski’nin hikâyesi daha çocukken başladı aslında… Moskova’da, yoksul bir mahallede doğdu. Babası sert, otoriter, kimi zaman sevgiyi unutan bir adamdı; annesi ise ince ruhlu, narin ama çok çabuk yıpranan bir
Hayat bazen öyle anılar bırakıyor ki, zamanın bütün telaşına rağmen silinmiyor. Bir şarkının ortasında yakalayan melodi ya da kalabalığın içinde tanıdık gelen bir yüz… Bir anda kapılar açılıyor ve insan
Geçenlerde arkadaşlarla otururken konu yine dönüp dolaşıp influencerlara geldi. Birisi dedi ki, “Ya kardeşim biz okuduk da ne oldu? Şu an işe gidip geliyoruz, maaşı zor yetiriyoruz. Adam sabah uyanıyor,
‘Neyim olursan ol hayal kırıklığım olma, orası çok kalabalık seni tanıyamam’ demiş Özdemir Asaf Off nasıl bir söz Mıhlandım kaldım Her şeyi olanı ile herkes gibi olan arasındaki ince çizgi
Bugün kendime bir söz verdim. Belki kimsenin duymadığı, belki de sadece içimde yankılanan küçük bir cümleydi ama benim için çok şey ifade ediyor: Artık hayatımı ertelemeyeceğim. Uzun zamandır fark etmeden hep
Sabahın ilk ışıkları odama süzüldüğünde gözlerimi aralamayı hep çok sevdim. O an, dünyanın uykudan uyanışına tanıklık etmek gibi geliyor bana. Sessizlik henüz bozulmamış olur; sokaklar kendi nefesini tutar, kuşlar hafifçe
Gece gözlerimi kapattığımda sanki bu hayattan kopuyorum. Bedenim burada kalıyor ama ruhum başka bir yere gidiyor gibi… Belki de gerçekten öyle. İçimden hep şu soru geçiyor: acaba biz iki farklı
20 Mart 1991 sabahı New York. Yüksek bir apartmanın 53. katındaki dairede, dört yaşındaki Conor annesiyle birlikte kahvaltısını bitirmişti. O gün babasıyla dışarı çıkacak, öğle yemeği yiyecek, ardından Central Park’ta
Dexter’ı ilk izlediğim günü hatırlıyorum. Miami’nin parlak güneşi, denizin maviliği… ama fonda kanın kırmızı izi. Bir adli tıp uzmanı, gündüzleri suçluları ortaya çıkarıyor, geceleri ise kendi adaletini sağlıyordu. Dizi başladığı
Ben bu satırları yazarken bir annenin kalbine dokunmak istiyorum. Çünkü biliyorum, bir çocuk dünyaya geldiğinde yalnızca kendi yaşamını değil, annesinin de kalbini büyütüyor. Ve o kalpten koparıldığında, geride kalan sadece
Tahtımın ağır yükünden uzaklaşıp kuzeyin soğuk diyarlarına vardığımda, beni karşılayan şey yalnızca dondurucu rüzgârlar değildi. Gökyüzünün perdesini aralayan o büyülü ışıklar, yani kuzey ışıkları, gecenin karanlığını bir masal gibi aydınlatıyordu.
Hepimiz hayatın içinde görünmez bir denge ararız. Bazen aklımızla hareket ederiz, bazen kalbimizi dinleriz. Kimi zaman kararlı, güçlü ve mantıklı oluruz; kimi zaman sezgilerimize, yaratıcılığımıza ve akışa bırakırız kendimizi. İşte
Manifestlemek… Son aylarda sık sık duyduğumuz, özellikle sosyal medyada neredeyse her köşe başında karşımıza çıkan bir kelime. “Ben bunu manifest ettim, oldu.”, “Hayalini yaz, evrene gönder, kesin gerçekleşir.” gibi cümleleri
Mitoloji, sadece eski çağların efsanevi anlatıları değil; aynı zamanda dilimizin görünmez bir parçası. Birçok kelime, kökeninde tanrıların, kahramanların ve efsanevi yaratıkların hikâyelerini saklıyor. İşte farkında olmadan kullandığımız 10 mitolojik kelime