İnsan, en çok kendi yüreğinin sesini duyar. Kendi yarasının sızısını, kendi açlığının gölgesini, kendi korkusunun terini… Karşısındaki, başka bir dünya kadar uzak, başka bir mevsim kadar yabancıdır. Onun gözyaşı, dudak
İnsan, en çok kendi yüreğinin sesini duyar. Kendi yarasının sızısını, kendi açlığının gölgesini, kendi korkusunun terini… Karşısındaki, başka bir dünya kadar uzak, başka bir mevsim kadar yabancıdır. Onun gözyaşı, dudak
Hani bazen sabah uyanırsın, bir umutla yeni bir günün başlangıcına uyanmışsındır… sonra ayağın halıya takılır, kahve yerine diş macunu içersin ve dolmuşa el sallarken dolmuş seni görüp gaza basar. İşte
Wi-Fi… Hayatımızın bu kadar içinde olmasına rağmen, onu ne zaman fark ettiniz, hatırlıyor musunuz? Ben ilk kez adını 2000’lerin başında duymuştum ama o zamanlar sadece birkaç kafe ve havaalanında kullanılırdı.
Biliyorsunuz, yaz geldi mi herkes bir “tatile gitme zorunluluğu” hisleriyle dolup taşıyor. Adeta bir içgüdü. Toplum olarak sürekli pek çok konuda baskı oluşturduğumuz gibi ülke şartlarında bu konuda bile böyle
Bazı kitaplar vardır, kapağını kapattığınızda bir süre hayata dönememek gibi bir etkisi olur. İskender, işte o kitaplardan biri benim için. Okurken defalarca durup düşündüğüm, bazı cümlelerini sessizce içimde yankılandırdığım, bitirdikten
“Bir şeyi gerçekten istediğinde, tüm evren onu gerçekleştirmek için iş birliği yapar.” Simyacı’yı ilk kez elime aldığımda, açıkçası bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim. Hızla okunabilecek, basit bir hikâye sanmıştım. Oysa ilk
Geleceğin sessiz devrimini kucaklamak mı, ondan korkmak mı? Son birkaç yıldır, teknoloji dünyasında belki de en hızlı yükselen kavram: Yapay Zeka. Bilgisayarların kendi kendine öğrenmesi, karmaşık verileri analiz etmesi ve hatta
Bazen en güçlü söz, hiç söylenmeyendir. Bazen konuşmamak, en çok şey anlatan eylemdir. Sessizlik… Bir köşede otururken, pencereden süzülen ışıkta yüzünüze düşen düşünceler gibi ağır ama huzurlu bir hâl taşır.
Hayatın belirli dönemlerinde insanın iç sesi daha çok konuşur. “Ben kimim?”, “Nereye gidiyorum?”, “Bu hayatın anlamı ne?” gibi sorular bazen bir an, bazen bir ömür eşlik eder bize. İşte tam
Fotoğrafçılık benim için bir hobi değil sadece, bir nefes aralığı. Hayatın hızla aktığı anlarda deklanşöre basmak, zamanın bir parçasını sonsuzluğa sabitlemek gibi. Özellikle sokak fotoğrafçılığı… Bir şehrin kalp atışını, yüzlerin
Uzun yıllardır Siz ve Biz Blog’un editörlüğünü sürdürüyorum. Bu süreçte blog birçok evre geçirdi; temalar değişti, içerikler çeşitlendi ama bir şey değişmedi: Yazıya ve düşünceye verdiğimiz değer. Birçok yazara ev
Netflix’in kısa soluklu ama yoğun etkili yapımlarından biri olan Gözlerin Ardında (Behind Her Eyes), beni hem kurgusuyla hem atmosferiyle adeta içine çekti. Psikolojik gerilim türünü seven biri olarak diziye başladığımda
“Hepimizinki günübirlik hayatlar; hatırlayanın hatırlanandan farkı yok.”————–Marcus Aurelius Irvin D. Yalom’un Günübirlik Hayatlar adlı eseri, dinleyen, anlayan ve özellikle yargılamayan bir üslupta. Yalom, mesleki hayatından derlediği on farklı terapi öyküsüyle
Bazı kitaplar vardır; kapağını kapattığınızda yalnızca bir hikâyeyi değil, kendinizde bir dönemi de kapatırsınız. Johann Wolfgang von Goethe’nin Genç Werther’in Acıları tam olarak böyle bir eser. Okumakla kalmayıp hissedilen, aşkın
Masumiyet nedir? Bir çocuğun gözleri mi ? Bir kedinin elinize yaslanıp kendini sevdiren yüzü mü ? Ya da güzel kokulu bir çiçek mi? Sizin aklınıza ilk ne gelir masumiyet deyince.
Yürüyorsunuz nereye gittiğinizi bilmesenizde, ayaklarınız götürüyor sizi bir yere. Korkuyorsunuz bilinmezliğin bilgisinden belki de bildiğinizi görmekten Biraz hüzün var içinizde geçmişten gelen ama geçmeyen dışarda kendini belli etmeyen ama içerde
Düşünün varsınız ama yoksunuz Farkedilmeyen sizsiniz Belki de fark etmeyen Karda yürüyorsunuz ama Dönüp baktığınızda ayak iziniz yok Kaybolmuşsunuz Tam o an bir his Kafanızı kaldırıyorsunuz Etrafa bakıyorsunuz Peki ne
Bir su akıntısı ile başlar hayat. Çünkü; her şey aslında yolculuktan ibarettir. Zaman yolculuğundan… Bakıldığında yaşadıklarımız hep bizimle gelir ama öyle değildir, olmaması gerekir. Biz su timsali akar gideriz ve
Unutmak her şeyi unutup yoluna devam etmek kolay,alıştıktan sonra unutmanın kötülüğü ise yaşadığın kötü deneyimleri unutmaya çalışırken, iyi ve güzel ne varsa hayatında onları da unutuyorsun farkında olmadan… Peki unutmak iyi
Bazen dışardan yanıp sönen evlerin ışıklarına bakınca hangisi daha parlak diye düşünüyorum. Fizik kurallarından bahsetmiyorum. Gökyüzündeki en parlak yıldızı bulabilirim, ama ışığı en parlak evi bulamam. İstesem de göremem görünenin
Gözümü açtığımda kanıyordu bütün ağrılarım. Bastırdım üstüne taşı, acımı görmezden gelip.. Ruhum her bir kan damlasıyla bir kez daha eksilirken, başım dönerken, yine diyordum kendime; kaç canın kaldı Aslı? Ruhumu
Büyülü bir zaman mümkün bence.Hayat ile savaşarak değil de. Severek mümkün. Belki yeni bir manolya çiçek açmıştır. Belki Akdeniz’i ve Ege’yi begonvil ele geçirmiştir. Gölleri yunuslar basmış, dağları kuşlar ev
Hangi şarkıyla duygularımı ifade etsem diye dakikalarca ekrana bakakaldım, hiçbiri beni yeterince ifade edemiyordu…Çünkü ben kendim bile kendi duygularımı ifade edemiyorum, çünkü ben iyi değilim gün içinde birkaç dakikalığına iyi
İnsanların hayatlarında neler oluyor bilemezsiniz. Akşam kapılar kapandığında, ışıklar söndüğünde, dört duvar arasında kimin ne yaşadığını ya da içinde nelerin koptuğunu, nelerin kırıldığını, yeniden inşa edildiğini, sızılarını, sevinçlerini ya da
Âmin Maalouf “Afrikalı Leo” ve “Semerkant” kitaplarıyla gönlümü kazanmış bir yazardır. Tereddüt etmeden aldım kitabını. Zaten kitap kapağı muhteşem. Yazarın kitapları genellikle tarihi içerikli olur ancak bu kitabında ise içerik
Büyük ihtimalle üçüncü sınıfa gidiyordum. Kaçıncı sınıf olduğumu net hatırlayamasam da matematik sınavından 5’lik not sisteminde 3 aldığım için annemin benimle 1 hafta boyunca konuşmadığını çok iyi hatırlıyorum. 8-9 yaşlarında
Hayır! Işıkları kapatma, telefonu alma, bilgisayarı kapatma! Ah hayır gitme yapayalnız kendimle kalamam, aylardır buna cesaret edemiyorum, kendimi dinleyemem kendimi dinlemeye cesaretim yok. Kendime karşı cesaretsiz olalı epey zaman oldu…
Konuşmak da halletmiyor artık bir şeyleri, susmak da. İlahi adalete bırakıp önüne bakmak da. Ki kalu beladan beri aram bozuk Tanrı’yla. Kalu beladan beri yaşıyorum mahşerimi uyandığım her sabahta. Bir
2007 güzüydü… Çift tekerleği üzerinde bir valizle kocaman bir kapıdan içeri geçip metrelerce yürüyüp yeni yaşam alanıma geldiğimde. Küçük bir akvaryumdan çıkıp da denize atılmış bir balık gibiydim. Suyun akışına
Bundan 10 yıl kadar önce 23-24 yaşlarında evlilik hazırlığında olan toy (!) bir genç kızken aile büyüklerinin söylediği eşyaları almak konusunu, artık yaşayacağım evi kendime göre döşemekten çok kendime bir