içinde

Beyaz Gül

Uçurumdan hallice bir hayatın meczupluğu var üzerimde. Sürekli altüst oluşumu seyrediyorum kendimle savaş halindeyken ve bu öyle bir savaş ki şehrimdeki sokaklar teslim ediyor kendini bana; ama O’na yeniliyorum her seferinde.

Sanırım bu savaşın galibi ben hariç herkes olacak. Çünkü benim O’na kaybetmekten başka bir şansım yok. Ah ‘Beyaz Gül’, ah güzel kızım! Şimdi ben bilgisayarımın başında, küllüğüme sıkıştırılmış sigaramın, gözlerime kaçan dumanıyla, dolu gözlerle kimselere anlatamadığım bendeki seni yazıyorum buraya ve şuan (Dolu Kadehi Ters Tut-GİTME) çalıyor alttan. Saat şuan 03:35, 4 Nisan Pazar. Bütün yaşananlardan sonra elimi uzatıp tutmayışının ikinci günü, her neyse. Şimdi sıra geldi bu muhteşem hikayenin başlangıç noktasına.

Günlerden bir gün arkadaşlarla canımız sıkılmış arabayla turluyoruz tabi benim standart keyifsiz hallerim… Başımı cama yaslamışım. 5 dakika sonra başıma geleceklerden habersiz boş boş yola bakıyorum. O sırada okul çıkış saatine denk geldik; aşağı yol oldu curcuna kaldırıma sığmayıp yoldan yürüyen öğrenciler falan. Tam o sırada kaldırımdan başı öne eğik geliyor bizimki. Çekimser bakışlarla bakakaldım rahatsız etmeden öyle masum masum. Alışık olduğum bir yüz değil, belli hafif mahur bakışlı dünyalar güzeli, mest oldum. Tabi klasiktir bu kim, konuştuğu var mıdır sorularını sıraladım bizim çocuklara. Konuştuğu varsa bize yakışmazdı böyle gördük. Olmadığını öğrendim hiç düşünmeden üsluplu bir şekilde derdimi yazdım okudu anlayışla karşıladı sağ olsun nazikçe kimseyi düşünmediğini yazdı. Belliydi onu da kıran birilerinin olduğu. Deli gönül ya bir çırpıda vazgeçmedi. Düştüm sonunun nereye gideceğini bilmediğim bir sevdanın peşine. Voleybol maçlarının olduğunu öğrendim o sıralar usulca gittim uzaktan seyrettim her seferinde. Son maçıydı kazansalar şampiyon olacaklardı. Terslik olacak ya işim çıktı yetişemedim. Gittiğimde erkeklerin son maçı oynanıyordu sordum çocuklara kazanmış bizimkisi. Son maçta bittikten sonra her okul kendi sırasına geçti birinci ikinci üçüncü olanlar kupa alacaklar bizimki de sıranın en önünde. Kupalar, madalyalar verilirken bende o sıra anı ölümsüzleştiriyorum. En azından akşam başımı yastığa koyduğumda bir kaç dakikalık tebessümü o anlarını başa sarıp sarıp izleyebilecektim. Akşam oldu dayanamadım tebrik mesajı yazdım teşekkür etti samimi bir gülüşle fark etmiş orda olduğumu öyle kısa bir sohbetimiz geçti. Aradan bir hafta geçti tekrar hal hatır bahanesine mesaj attım, çok geç görüyor yeri geldiğinde görüp yazmıyordu. Rahatsız ettiğimi düşündüm ısrarcı olmadım daha fazla sonuçta gönül işlerinin de bir adabı olmalı herkes gibi olamazdım. Derken günler, haftalar, aylar geçti. İş gereği il dışına çıktım uzaklaştım herkesten her şeyden. Tabi biraz da mecburiyetten askerden gelmişiz bir sene olmuş düzen şarttı. Ufaktan düzenimi oturttum işten eve evden işe hayatın rutin koşuşturmacası. Hele bir de sorumluluk alınca yorucu ama tatlı bir yorgunluğu oluyordu üzerimde. Şehre yabancı olmayışımın da avantajı vardı tabi lise sonu orda bitirmiştim güzel dostluklarım güzel anılarım kalmıştı. Gel zaman git zaman bir gün iş çıkışı çarşıya gittim ufak tefek alacaklarımı alıp eve dönerken yüreğime geldi bir anda zaten hep aklımda olduğu yetmiyormuş gibi. Bir garip oldum sendeledim arabayı çektim ilk müsait yere aldım elime telefonu. Aklım diyor daha fazla ısrarcı olma, gönlümde yaz gitsin kaybedecek neyin var diyor. Bu arada yazıya dalmışım az önce fark ettim sigarayı yine küllük içmiş. Neyse devam edeyim biraz kendime gelip eve geçtim gönlümün sesini dinleyip yazdım attım telefonu bir kenara sabırsızca bekliyorum telefonu elimde tutsam kafayı yerdim ne zaman görecek yazacak mı diye. Çok geçmeden bir bildirim sesi, O. Tatlı bir mutluluk başladık konuşmaya. Her zamanki gibi değildi samimiydi şakalaşıyorduk uzun zaman sonra yüzümün gerçekten gülebildiğini fark etmiştim.  Günler haftalar derken ikimiz de ne olduğunu anlamadan konuşmamız çok güzel bir boyut kazanmıştı. uyuyorum O uyanıyorum O iş molalarında O. Kısacası artık hayatımın her köşesine minik adımlarla ilerliyordu. Buraya kadar her şey normal. Asıl hikaye buradan sonra başlıyor. Bir gün yine işten çıktım eve gittim duş aldım yemek çay fasılları derken bir yandan tatlı samimiyetimizle mesajlaşıyoruz. Abur cuburumu hazırlamışım televizyonun karşısına geçtim film izleyeceğim güya. Bu arada konuya giriş yapmadan şunu da söyleyeyim çözemediğim bir tarafı vardı sanki bana karşı anlatmak istediği ama hep içinde tuttuğu. Neyse bir mesaj daha fazla içinde tutamamış başladı yazmaya… Bundan seneler seneler öncesinde benim lise zamanlarım yeğenimi ana sınıfına bırakmaya gitmiştim. Bizimki de o sırada okulun bahçesinde arkadaşlarıyla voleybol oynuyormuş görmüş hoşlanmış. Tabi ben her şeyden habersiz yeğenimi sınıfa bıraktım okul çıkış kapısına doğru giderken düşmüş peşime belli bir süre takip etmiş belli bir yerden sonra geri dönmüş okulun bahçesine soruşturmuş beni kimdir necidir fasılları. Sevgilimin olduğunu öğrenmiş. Lise 1 zamanının belli bir süresine kadar da aklındaymışım içinde yaşayıp vazgeçmiş. Tabi yıllar sonrasında her şeyden bir haber ben yazınca çok şaşırmış hatta ilk mesajımda nasıl yani bu o falan demiş belli edememiş gizlemiş. Tabi bu güzel yaşanmışlığı okurken her cümlede şaşkınlığımı ve mutluluğumu gizleyemedim çocuk gibiydim o an. Yerimde duramıyordum odanın içinde sağa sola koşuştururken buldum kendimi. Tabi o hallerimi O’na da yansıtınca ‘bilsem daha önce anlatırdım’ dedi. Ama tabi her şeyin bir zamanı vardır geç gelen şey güzelliğiyle gelirmiş ya tam da öyleydi işte. O gün sabaha kadar uyuyamamıştım içim içime sığmıyordu çünkü. Zaman geçtikçe birbirimize olan hislerimiz bu hikayenin güzelliğiyle tarif edilmez bir anlam kazanmıştı. O sıralar üniversite sınavı için yaşadığım şehre geldi. Bu arada ikimiz de atları çok severiz ama o biraz cesaret edemediğinden binememiş. At çiftliğine gittik sabah erkenden güzel bir kahvaltı yaptık. Ata bindirdim gezdirdim hatta o günden kalan çok güzel bir fotoğrafımız da var. Anı işte baktıkça o günlere götürür hala beni. Tamam sakin duygusala bağlamıyorum. Hastalanmıştım ertesi gün akşama kadar hastanede geçti günümüz yanımdan hiç ayrılmadı. Hatta sedyede kolumda serumla uyuya kalmışım gözümü açtığımda dizimin dibine kıvrılmış yatıyordu. İyi günde kötü günde denilen şey tam olarak da buydu işte. Sevgi iyileştirir her şeyi.

Sınava girdi sonrasında geri döndü. Tabi gönderirken içim buruktu ama bir yandan güzel günler için gitmek zorundaydı. Kısa da olsa çok güzel vakit geçirmiştik. Belli bir zaman sonra yaşadığım sorunlar nedeniyle bende dönme kararı aldım. Aslında bu benim için zor bir karar olmuştu ama değer verdiğim insanları zor durumda bırakmam bu karardaki en etken sebeplerden biriydi. Herkesle istişare ettikten sonra döndüm. Çalışma ve düzenli bir hayattan çıktıktan sonra belli bir süre bocaladım açıkçası. Bu süreçte fazlasıyla bana moral olan da O’ydu. Sınav sonuçları açıklandı yedeklere kalmış çabaladı ama olmadı. Demek ki ikimiz de aynı şehirde kalacaktık. Öyle de oldu zaman geçtikçe bağlılığımız daha çok arttı her şeyim oldu. Kardeşim, dostum, sırdaşım kısacası sevgili kelimesinin kat ve kat fazlası… Öyle saf ve temiz bir yüreği var ki çocuklara, yaşlılara ve hayvanlara ilgisi ve saygısı bambaşka. Ama bir o kadar da yüreğinin saflığından insanları hep kendi gibi zanneder. Hiç kötü düşünemez. Bazı şeyleri fark ettirmeye çalıştığımda bir tarafı öyle olduğunu bilirdi ama ters düşerdik çoğu kez. Seninle büyüyorum derdi ve bu sözü benim için tarifsizdi. Aslında bir yandan büyüttüğüm çocuğumdu o benim. Bu yüzden sevgili kelimesinin kat ve kat fazlası dedim ya işte tamda öyle. Hem onu büyütüyordum hem de onunla çocuk olabiliyordum tıpkı bir babanın yeri gelince nasihati yeri gelince saklambaç oynaması gibi bir şey. Bir yandan güzel bir geleceği olsun hayallerinin peşinden koşsun diyordum bir yandan da fark etmesi gereken çok şey olduğunu düşünüp daha zamanı değil diyordum. Hayat bu illaki hata yaparak fark edecek her şeyi ama korkuyordum hep saf ve temiz kalbinden ötürü zarar görmesinden. Çünkü insanlar eskisi gibi değil, hayat eskisi kadar masum değil. Haber kanallarını seyretmeye, gazetelerin ilk sayfalarındaki başlıkları görmeye korkar olduk. İnsanlar artık eğitilmez bir canlıya dönüştü insanlıktan çıktı ve anlatmaya çalıştığım şey buydu. O’na zarar verebilecek davranışlardan, zarar verebilecek insanlardan uzak tutmak. O kalbinin temizliğine yenik düştü kimseyi kendi gibi sanmaktan vazgeçemedi. Bu yüzden beni üzeceğini düşündü. Aslında ben ondan hiçbir zaman bu huyundan vazgeçmesini istemedim, isteyemezdim de zaten. Çünkü bizi birbirimize bağlayan sebeplerden biri de saf ve temiz yüreklerimizdi. Gülüm diye severdim O’nu hep çünkü isminin anlamı ‘Beyaz Gül’ tıpkı yazımın başlığında olduğu gibi. Sanırım artık yazının sonuna geldik kelimelere sığdırabildiğim kadarıyla, dilimin döndüğünce. Belki bu yazıyı okuyacak ya da okumayacak bilmiyorum ama olurda başı sıkışır güvenebileceği birine koşmak ister, gece lambasının yanmadığı karanlıktan korkup gece uyuyamadığı bir gün olursa ben hep buradayım. Bugün, yarın ve daima… Kalın sağlıcakla

Yazar Berkay Yılmaz

Bir yorum

Yorum Bırakın

Bir yanıt yazın

Bir Adam

Akşamüstü Öyküsü