içinde

Zaferlerinle Uyan


Elin tokadını yemeyen kendi tokadını yumruk sanırmış!

Dört yıl süren bir savaş; İtilaf Devletlerinin 42 milyon askerine karşı 2 milyon 850 bin nefesle Kafkas, Galiçya, Filistin-Suriye, Romanya, Makedonya, Çanakkale, Hicaz-Yemen Cephelerin de kaybettiğimiz şehitlerimiz..

Ağva’ya bağlı Çanaklı Köyünde kadınları bir araya toplayıp Çırılçıplak halde kocalarının katledilişini izlemeye zorlanan sonra da toplu tecavüze uğrayan kadınlarımız…

Küpelerini almak için kulakları, bileziklerini almak için bilekleri, yüzüklerini almak için parmakları kesilen, acıyla kıvranarak can veren kadınlarımız…

Ateşe verilen Hacı İsmail Köyünde iple bağlanıp yatırılarak kurbanlık koyun gibi kesilen erkeklerimiz…

İmranlar Köyü’nde, ırzlarına geçmek üzere topladıkları evde kendilerini korumaya çalışanların lime lime doğrandığı kadınlarımız..

Tekkeler Köyü’nde bacaklarından asılan on beş genç kızımız…

Karamandıra Köyü’nde yağmaya direndiği için kurşuna dizilip karısının ve kızının ırzına geçilen Hacı Mustafa’mız…

Yaraladıkları bir ata, Irzına geçtikleri kızımızı bağlayıp, can havliyle oradan oraya koşan atın ardında parçalara ayrılan kızımız…

Rus ordusundan Kafkas Cephesini almak için çıkılan yolda donarak şehit olan 90 bin evladımız…

Çanakkale Cephesinde kazanılan büyük Zafer ve bedeli 500 bin insanın ölümü…

253 bin asker, bir o kadar da sivil şehitler ile kazanılmış Çanakkale…

“Meçhul çocuk asker” olarak tarihe isimlerini kazıyan Galatasaray, Konya ve İzmir lisesinde okuyan çoğunun ismi ve mezarı olmayan Çanakkale şehitlerimiz…

Akdeniz ve Ege de İtalyanlar, Doğu da Ermeniler, Güney de Fransızlarla Kurtuluş mücadelemiz…

Yunanları İzmir e kadar kovalayan o büyük zafer, Dumlupınar Meydan Muharebesi’nden sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün;

İlk hedefiniz Akdeniz ileri” emri…

Tüm bunların yaşandığı işgal günlerinde; Türk ordusu Sakarya’da zafer kazanmasına rağmen henüz Yunan ordusunu savaşa zorlayarak yok edecek durumda değildi.

Başkomutan Mustafa Kemal’e ordunun taarruz gücüne ulaşabilmesi için uzun bir hazırlık dönemine ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Sakarya Zafer’ini izleyen günlerde büyük taarruz için hazırlıklara başladı.

Yurdun her tarafında uygulanan Tekâlifi milliye Emirleri ile ordunun ihtiyaçlarının giderilmesi çalışmalarına devam edildi.

Öncelikle ordunun asker sayısı artırıldı.

Büyük bir gizlilik içinde yapılan hazırlık aşamasında İstanbul’daki silah depolarından Anadolu’ya silah ve cephane kaçırıldı.

Fransız ve İtalyanların çekilirken bıraktığı silah ve mühimmatlar ile Rusya’dan alınan silahlarla ordu güçlendirildi.

Taarruz hazırlıklarının uzun sürmesi TBMM’de Mustafa Kemal’e karşı muhalefet edenlerin sayısının artmasına neden olmuştu.

Bunun sonucunda 5 Ağustos 1921’den itibaren üç aylık sürelerle uzatılan Başkomutanlık yetkisi dördüncü kez uzatılmak istenince mecliste yeterli oyu alamadı.

Bu durum, Mustafa Kemal tarafından Nutuk’ta şu duygularla anlatılmıştır:

“Bu dakikada ordu komutansızdır. Eğer ben, orduya komuta etmeyi sürdürüyorsam yasaya aykırı olarak komuta ediyorum. Mecliste beliren oylara göre hemen komutadan el çekmek isterdim. Başkomutanlığımın sona erdiğini hükûmete bildirirdim. Ama önlenemeyecek bir kötülüğe yol açmamak zorunluluğu karşısında kaldım. Düşman karşısında bulunan ordumuz başsız bırakılamazdı. Bunun için bırakamadım, bırakamam ve bırakmayacağım.”

6 Mayıs 1922’de Mustafa Kemal’in mecliste yaptığı konuşma üzerine yapılan oylama sonucunda Mustafa Kemal’e verilen Başkomutanlık görevinin süresiz olarak uzatılması kabul edildi…

Tarihimiz boyunca en güçlü ya da güçsüz kaldığımızda, ne yazık ki hep düşmanları olmuş bir millet olduk.

Bu düşmanlar hiç bitmediler.

En acısı düşmanlar her yerdeydiler.

Hem içerde hem dışarda Türk Milletinin bekasını, tarihini silmek için çalışmaya devam ettiler.

Kimi zaman gazeteci kisvesinde, kimi zaman akademisyen kisvesinde, kimi zaman siyasi kisvesinde, kimi zaman imam cübbesi altında papaz kimlikleriyle bu vatanı vatansızlaştırmak için kendilerini paraladılar.

Zaferlerimizi, milli bayramlarımızı, milli olan neyimiz varsa hepsini değersizleştireceklerine öyle inandılar ki bozguna uğradıkları her zaferimiz sonrası bir yerlerden yeniden hortladılar.

Otuz Ağustos ve diğer milli günlerimiz işte bu yüzden çok önemli.

Zafer Bayramımız kutlu olsun.

Yazar Dr Gökhan Ürkmez

Tıpta Alternatiflerin ihmal edilmemesine inanan bir berduş

Bir yanıt yazın

Dünyanın En Ünlü Müzesi: Louvre Müzesi

Emine Bulut ve Yavrusu ile Bir Kere Daha Yanan Canımız