Her gün güzel bir şeyler yazabilmek için niyetleniyorum. Her sabah uyandığımda aklıma birbirinden güzel konular geliyor. Sonra bir şeyler oluyor. İşe giderken haberleri dinliyorum. Sosyal medyada turluyorum biraz. Canım sıkılıyor. Hadi bunlardan kaçayım diyorum, bu sefer iş yerinde bir stres bulutunun içerisinde kalıyorum.
İnsanın güzel bir şeyler yazası gelmiyor. Kalem tutan ellerin görevi toplumun sorunlarını yazmaktır. Bunun için bir gazeteci ya da bir edebiyatçı olmanıza gerek yok. Yazı yazabilen herkes bu dönemde insanları bilinçlendirebilir. Ama okuyan var mı acaba? Bu ülke insanının ne kadarı okuyor?
Ben bugün de güzel şeyler yazmaya niyetlenerek uyandım. O kadar uzman uyarıyor; uyanır uyanmaz telefonlarınızı elinize almayın diyor! Hiçbir zaman dinlemiyorum. Zaten kimi dinliyorum ki?
Daha sosyal medyayı açar açmaz karşıma bir video çıktı. Kanlar içerisinde bir kadın; “Ölmek istemiyorum.” diye yalvarıyor. Yanındaki kızı ise; “Anneciğim ölme” diye çığlıklar atıyor. Haliyle günüm yine alt üst oldu.
Benim ruhumu acıtan asıl konu ne biliyor musunuz? Bu ülkede hemen hemen her gün bir kadın cinayete kurban gidiyor. Biz ancak sosyal medyada önümüze videosu ya da fotoğrafı çıkarsa ve haberlerde görürsek bu kadar büyük tepkiler veriyoruz. Çünkü o görüntüler bizi rahatsız ediyor. Ruhumuza dokunuyor. Görmesek sorun olmayacak!
İşte asıl sorunumuz burada. Biz bu şekilde sabun köpüğü tepkiler verdikçe bu örnekler artarak devam edecek. Üstelik biz daha fazla normalleştirmeye başlayacağız. Belki bir süre sonra karşımıza video çıktığı zaman “kesin hak etmiştir!” deyip geçeceğiz. Kızmayın bana ya da gülmeyin! İnanın böyle olacak. Çünkü çok fazla yaşanan her şey gibi bu da normalleşecek.
Bizim sivil toplum kültürümüz yok. Çünkü yıllarca darbeler nedeniyle toplum olarak korkmuşuz sivil faaliyetlerden. Darbeler geçmiş, cemaatler başlamış. Kendisini yasal hale getirmek isteyen her grup sivil toplum kuruluşu olup çıkmış. Sivil toplum yaygınlaşmadığı için de sosyal tepkiler ne yazık ki sabun köpüğü kıvamında kalıyor. Birkaç gün sosyal medya üzerinden sürüyor, sonra unutuluyor. Ne yazık ki ne yaşanırsa yaşansın bu ülkeyi yöneten yöneticilere kararlı adımlar atılması için gereken baskı yapılamıyor.
Bir de her fırsatta dile getirilen ancak yıllardır hiçbir şey yapılmayan “eğitim” konusu var. Bugünün çocuklarını daha iyi eğitemezsek gelecek nesiller bugünleri mumla arayacaklar. İnternet eşsiz bir mecra. Bu mecrada yazılıp çizilen hiçbir şey kaybolmayacak. Belki onlarca yıl sonra bu yazıyı biri okuyacak ve “ne kadar haklıymış” diyecek.
İnsan yaşamında 3 farklı eğitim var. Bunların en başında çocuğun okula kadar olan sürecinde yoğun bir şekilde devam eden, okul süreci ile birlikte tamamen bitmese bile azalan “aile eğitimi” geliyor. İkincisi ise okulda aldığımız eğitim. Üçüncü eğitimi toplum içerisinde alıyoruz. Erkekler için askerlik eğitimi dördüncü eğitim oluyor.
Eğer ilk eğitim yuvası olan aile içerisinde birtakım erdemler kazandırılmazsa, daha doğrusu iyi birer örnek olunmazsa eğitimin ilk ayağı aksak başlıyor. Türkiye’de eğitim sistemi dediğimiz şey ezbercilik zaten. Toplumsal konularda bilinç kazandırmak gibi bir kaygı yok. Toplum içerisinde ise tabiri caiz ise tokat yiye yiye öğreniliyor her şey. Tokat dedim diye sakın hemen şiddete gitmesin aklınız. İnsanın hayatta aldığı derslerden bahsediyorum. Ayrıca “tokat” kelimesini bilinçli olarak kullanıyorum. Biz hayattan alacağımız dersleri anlatırken bile şiddet unsurları ile anlatıyoruz! İşte o ders veren toplum erdemsizliği normalleştirdiyse kişinin tüm eğitim süreci faydasız geçiyor.
Temelde bu 3 eğitim unsuruna müdahale etmedikçe, bu konularda toplumu geliştirmedikçe değişen bir şey olmayacak. Değişen bir şey olmadığı gibi başta da söylediğim üzere yıllar geçtikçe normalleştirecek ve daha kötüsüne alışmaya başlayacağız.
Lafı çok uzattım biliyorum. Ama içimizdeki acıyı satırlara dökmek ne yazık ki kısa yazılarla olamıyor. Her zaman olduğu gibi Emine Bulut umarım öldürülen son kadın olur temennisi ile konuyu toparlayayım.
Bugün de ülkem ya da kendi adıma güzel bir şeyler yazamadım. Sanırım bu yüzden ülkemizden dünya çapında başarılı az sayıda yazar çıkıyor. Her tarafında kanlarla kaplı çiçekler bulunan bu güzel yurdumda kim güzel şeylerden bahsedebilir ki?