Sadece tuz ve sudan oluşan duygularımızı dışa vurmamızın bir göstergesidir gözyaşı. Sevinince, üzülünce, heyecanlanınca ağlarız. Nasıl bir olgudur ki birbirinden tamamen farklı hisler ağlamamıza neden olur. Kimi zaman akıtılan her gözyaşı ruhumuzdaki kiri pası silip, arınmamızı sağlarken, kimi zamanda bizi karanlık girdabının en derinine sürükler.
Ruhumuzu temizlerken akıtılan her göz yaşı ruhumuzun derinliklerinde temas ettiği her duyguyu iyileştirip, yaraların kapanmasını kolaylaştırır.
En ilginç kısmıda göz pınarına kadar gelip de akmayan gözyaşıdır. O akıp akmaması arasındaki belirsizlik, iç dünyamızda gerginliğe sebep olur. Her an volkan olup patlayacakmış hissi verir duygularımıza…
Gözyaşlarıyla kontrol altına alıp dizginleştirdiğimiz duyguların patlaması demek, kontrolü kaybetmemiz demektir ki bu bizi korkutur. O yüzden utanmadan, sıkılmadan ağlamak güzeldir.
Ne yazık ki gözyaşını da ötekileştirip, ağlamayı zayıflık olarak algılamışız. Erkekler ağlamaz diyip gözyaşına da cinsiyet kisvesini yapıştırmışız. Oysa kalp taşıyan her canlı fiziksel var oluşunun yanında duygularıyla da hareket etmektedir.
Gözyaşını gerçek duygularımızın dışa vurumu olarak kullanıp, sömürü haline getirmeden yaşamayı seçmeli insan. Ağlayın, gülün insan olmanın kıymetini bilerek yaşayın duygularınızı….