içinde

Di’li Geçmişten Yara

Hastane koridorunu hatırlıyorum, buz gibiydi. Beklemenin verdiği acıdan mıdır bilmem, her bir yanım sızlıyordu. İçeride olduğunu biliyordum, elimi uzatsam dokunamazdım belki ama sessizliğe kulak kabartsam kalp atışlarını duyacak gibiydim. Duymaya ihtiyacım vardı. O kalbe ihtiyacım vardı. Saatimi yokladım, sanki günlerdir o duvarın dibine çökmüş beklediğimi düşünürken, sadece dakikalar geçtiğini gördüğümde biraz daha korkmaya başlamıştım. Diyorum ya sana, o kalbe ihtiyacım vardı. O bedene, o ellere ihtiyacım vardı. Duygusal bir şey gibi algılama tüm bunları, emin ol o bambaşkaydı.
Küçücük gözleri, sarıya çalan soluk teni, yıpranmış elleri ve koskocaman yüreği ile o bambaşkaydı.

Kimseyi kıramazdı, kıramadığı için kırılırdı hatta. Kızamazdı, yufka yürekliydi. Öyle sanıyorum ki, silah dayayıp başına, öldürseydin onu, dirilip öldüğü için özür dileyebilirdi. O yüzden korkuyordum ya gitmesinden. Tek başına yapamazdı oralarda. Üzülürdü, kırılırdı, düşerdi belki, kimse tutmazdı ellerinden.
Bilir o, çok kıskanırdım ellerini. Bir başkasına değmesini boşver, tuttuğu bardaktan, içtiği sigaradan kıskanırdım. O yüzden onun duyabileceğini hissettiğim bir tonda fısıldadım,
“Eğer düşersen ve ben olmazsam yanında sevgilim, tut sana uzanan elleri. Sil gözyaşlarını. Yemin ediyorum, kızmayacağım.”

O son yeminimdi, son fısıldamamdı. Farkında değildim, farkında olsam daha uzun cümleler kurabilirdim. Onu, şen kahkahalarını daha şimdiden nasıl özlediğimi anlatabilirdim. Olmadı.

Akrep, yelkovanı kovalarken, o duvarın dibinde nokta kadar küçüldüğümü hissediyordum. Sanırım bundan sonra tüm acılarım büyük harflerle başlayacaktı. Belki de yok olmuştum, kimse beni duymuyor, görmüyor gibiydi.

Düşüncelerimi dağıtan tanıdık bir ses işittim çok sonra. Hayır, heyecanlanma, o değildi. O olsaydı, kalbim göğüs kafesimi parçalayabilirdi. Bundan emindim.
Ses tanıdıktı evet lâkin kim olduğuna bakmadım. “Gece, gidelim hadi.” diyordu.
Biliyor musun, “ruhum içeride yatıyor, gidemem!” diye bağırmak istedim ama yapamadım. Belki o an bağırsaydım, sesime uyanacak, gelecekti yanıma. Ki emin ol gelirdi, kıyamazdı bana. Diyorum ya, yapamadım. Çok çaresizdim. Yavaş yavaş yok olmak ve Tanrı’ya yalvarmaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Beni yanına almalıydı, onu değil. Henüz benden gitmesine hazır değildim.
Gördüğün gibi, karşındayım. Olmayacak duaya amin demek böyle bir şey sanırım.

Biraz daha zaman geçti, bana soracak olursan o duvarın dibinde iki asır devirdim; öldüm ve dirildim.
Aramızdaki tek engel olan ve yıkılmaz bir duvar gibi görünen o kapı açıldı, sanki bir rüzgar esti yavaş yavaş. O kadar soğuktu ki o rüzgar, anlatamam. Ki anlatsam, anlamazsın.
Yaşlıca bir adamın gölgesi düştü üzerime. Tüm sesler yankılanırken beynimde, o adamın sesi netti sadece. Duyduğum son şey o yaşlıca adamın kurduğu cümleydi,

“Üzgünüm… Kaybettik.”

Lütfen, sen de üzülme. O yara kapanmadı evet ama onsuzlukla yaşamayı öğrendim. Zaten kapansa adı aşk değil, ihanet olurdu kanımca. O yanımda bunu biliyorum, bunu bilerek yaşıyorum.

Sanırım,
Yaşıyorum.

Henüz ölmedim.

Yazar Yaren Gece ÖZTÜRK

Siz Ve Biz Blog Editörü - Adana

Bir yanıt yazın

52ecbe8fd681c007840abc78

Barış’sız 19 Yıl

gittin

Gittin