Uzakları anlatan ve yakınlığına hayranlıkla bakılan bir günün sabahı ile uyandı ve perdesini araladı…
Pek umursamadığını hissettiği, günaydın kuşlarının seramonisi bu sabah onun için bir başka yumuşaktı.
Okuduklarından olsa gerek, havanın kasveti odanın sıcaklığı ile sarmaş dolaş olduğunda bile yatağın içinden söküp atamadı onu.
Yeniden kapadı gözlerini ve olmak istediği yerde yeniden açtı.
Çok değil birkaç saat önce, dakikalarca konuştuğu yüreğini ısıtanı hala uyumaktaydı.
Yastığına serdiği saçlarına doğru eğildi, usulca onları okşadı, uyurken bile gülen yüzüne ve hüzünlü gözlerine baktı.
Küçük harflerle yarım kalan anlattıklarını tamamladı.
Söylenmesi gereken, en sona kalmış cümlelerini şimdiye saklamıştı.
“Masumiyeti gözlerinde bulduğunda, derinliği kaybetmeden ilerlemeli ve bulduğunu kaybetmemeli…
İyikilerle dolu bir yolculuğa çıkabilecek yüreklerdeysen de kapıları pencereleri kilitle.”
Hoşgeldin, demeyi ve kal-gitme demeyi becerebilmeli, gitmesin diye gözlerinde ki hüzünde ermeyi erimeyi erişmeyi öğrenmelisin derdi.
Kaybetmemelisin…
Uzunca bir yoldu çıktığı, farkına varıp yorulduğunda yarılamıştı bile geldiği yerde kalan hikayesini.
Tarifi imkansız yalnızlıklar, kimi zaman çirkin kalabalıklar içinde ki arsızlarla yolculuğun, can sıkıcı halini sevemeyişini sorgulayamamıştı bile.
Gidenler ve gelenler olmuş, aldıkları verdiklerinin yanında soğuk bir düş gibi, çoğu zaman içini titretmiş, saçma sonlara noktayı koymakta kimi zaman gecikmişti.
Hiç bilemediği ve anlamlarını yitirmiş yalan cümlelerin, virgüllerinde umudunu yitirmemiş olmak, saçlarından akan gün ışığının parlaklığına parlaklık katmıştı.
Kaybetmediği tek şeydi kazandığı, gözlerinde ışığını bulduğu bu güzel kadın.
Umutlarını yitirdiğinde, kabuğunu kırıp üç beş gün sonra uçmayı öğrenen, gökyüzünün maviliklerine kanat çırpan bir kuşun özgürlüğünde doğuvermişti yeniden…
İyi ki dedi, iyi ki geldin hoşgeldin, gitme…
Gözlerinde hüznü, yüreğinde huzuru bulduğum kadın. KKA/2018