içinde

Kül Tablasında ki Yalnızlık

Dört köşe yada yuvarlak olması hiç farketmiyor ki…

Dertkeş yada sevinç nidaları atan yüreklerden, derin nefesler çeken kadınlardan ve adamlardan, arta kalan dudak izlerini biriktiren bir garip meczup işte. 

Anılarını dökse satırlara, hikaye olsa aksa kulaktan kulağa, kimbilir ne güzel dersler çıkacakken.

Kül tablası işte…der ve geçeriz varlığını belki de yok sayarak. 

Yalnızlığın ve masanın, sehpanın üzerinde tek başına durmanın, anlamlandırılmaya çalışılan hayatını yaşarken, bize gülerek baktığını bile fark etmeden. 

Değer vermek ister, paha biçemez, ama kokusundan ama içi izmarit dolu yalnızlığından olsa gerek, hep öteler uzakta tutmaya çalışırız. 

İzmaritler dolduğunda etrafa yaydığı kötü kokulardan rahatsız olur, hemen içini boşaltırız mesela. 

Her söndürülmüş izmaritte, hikayenin derinliğini hiçselleştirir, orda öylesine içinden taşanlara rağmen ses çıkarmayışlarını görmezden geliriz. 

Özlemin, yoksunluğun farkına varmayan yanımızla kül tablasının yanımızda olmadığı anlarda, sadece etrafa bir göz atıp, izmariti yere atar üzerine basarız. 

Oysa kül tablasının varlığını kabul edebilseydik, izmaritlerimiz attığımız yerlerde başıboş dolaşmazlardı.

Yazar Dr Gökhan Ürkmez

Tıpta Alternatiflerin ihmal edilmemesine inanan bir berduş

2 Yorum

Yorum Bırakın

Bir yanıt yazın

Sanatın İlkeleri

Valizlerinizi Toplayın Mars’a Gidiyoruz!