içinde

Bu Sıralar Hava Çok Gri

2007 güzüydü… Çift tekerleği üzerinde bir valizle kocaman bir kapıdan içeri geçip metrelerce yürüyüp yeni yaşam alanıma geldiğimde. Küçük bir akvaryumdan çıkıp da denize atılmış bir balık gibiydim. Suyun akışına doğru yol almıştım. Yalnız yapayalnızdım. Su çok sert akıyordu, vuruyordu kayalıklara ama her çarptığımda bir sonrakinden kaçmayı da öğretiyordu. Öğrenmeye başlıyordum ben de hem de her gün. Ayaklarımın yere bastığını hissediyor, kendimi yeniden inşa ediyordum. Su bana ayak uydurmuyordu ama ben onunla yol almayı öğreniyordum. Oturuyordu her şey yavaştan ve o duygu gelip fısıldamıştı ruhuma artık buraya aitsin demişti. O zamanlar bunu anlamasam da yolun yarısı denilen yaşa doğru adım adım yaklaştığım bugünlerde çok iyi anlıyorum. ,

Aidiyet…

Bazen bir insana, bazen bir mekana, bazen bir duyguya ve bazen de bir şehre… Ben özgürüm, ben bağlı kalamam, benim sağım solum belli olmaz diyenlerimizin bile içinin ısındığı bir yer, bir insan vardır ve işte ona aittir. 10 sene önce bu şehre geldiğimde 10 sene sonra bu kadar mutsuz olacağım aklıma gelmemişti. İnsanın yaşadığı şehri, bu şehrin insanlarını, yaşadığı evi, çevresini sev-e-miyor olması kadar kemirgen bir şey yok sanırım. Evet çok deniyorum ama yapamıyorum. Boyuyorum duvarlarını, penceresine güzel bir perde asıyorum, içindeki eşyayı defalarca yer değiştiriyorum ve gözüme güzel görünmesi için canhıraş temizliyorum, dağınık olmasın diye fazla eşyayı atıyorum ama yine de sevemiyor buraya ait hissetmiyorum. Sanki ruhumu hep kapının önünde bırakıyorum. Giremiyor içeri.

Şehrin ışıklı ve gürültülü sokaklarında yürümek, yürürken bir mekandan gelen gitar sesi keyiflendiremiyor artık beni.

Yine bir valiz istiyorum, 4 tekerleği olsun, içinde bir kaç iyisinden umut, bir kaç güzel anı… Değersiz hissettiğim yeri, hissettirenleri geride bırakıp 4 tekerleğin üzerinde ama ayaklarım yerden kesilmiş olsun. Pencerenin demir şebekesine asılmış kırmızı şeffaf pazar poşeti içindeki patates kadar alakasız bir yerde ve zamandayım hissini geriden gelen zamanın içine gömmek istiyorum.

Kaşlarım, kirpiklerim dökülüyor yalanına sarılıp stresten kendim yoluyorum diyemiyorum. Bebek saçlarımın kopardıklarımın yerine geliyor. Hayatım stres duvarlarıyla örülmüş koca bir makine gibi. Görevlerini zamanında yerine getirmeye çalışan robota dönüşmüş biri. Yaşadığım mutsuzluğu stresle yoğurup evin diğer üyelerine pay ediyorum. Büyük haksızlık ediyorum.

Az önce bir mesaj aldım ve sırf bu mesajın yazım şekli yüzünden yarına uyanmak istemiyorum.

Sadece gitmek istiyorum, Gerçekten bu şehirden gitmek istiyorum…

Yazar SMYRNA

Siz Ve Biz Blog Editörü
Always Hope But Never Expect - Adana

Bir yanıt yazın

Sütlü Kahve Renginde

Kalu Beladan Beri