Konuşmak da halletmiyor artık bir şeyleri, susmak da. İlahi adalete bırakıp önüne bakmak da. Ki kalu beladan beri aram bozuk Tanrı’yla. Kalu beladan beri yaşıyorum mahşerimi uyandığım her sabahta.
Bir nefes üfledi ruhuma, bir can verdi. Bir gün nefes nefese çaldığımda kapısını bin can verdim. Günahlarım sırtımda, dilimde dilendiğim affım; ey büyük Tanrı’m, hani sen bağışlayandın ve yalnızlık sana mahsus olandı.. Sordum, habersiz olduğum küstah tavrımla. Sordum, ruhumun tüm çıplaklığıyla. Gök gürledi, bir rüzgar esti, içimde Tanrı’nın soğukluğunu hissettim. Mahşerimin alevi hafifledi, sevindim; Tanrı’m, dedim, demek ki bugün kucaklaşacağız seninle. Bilmiyordum bu küstahlığımın onu öfkelendirdiğini, bilmiyordum kaybedenin ben olduğum bir savaşın içine sürükleneceğimi, öfkesini tüm ruhuma ilmek ilmek işleyeceğini..
Yeniden doğdum bir gün, ruhum zifiri karanlıktı, öfkesi bir kordu ve kor gibi yanıyordu kalbim. Ne zaman söksem kalbimi, koysam bir başkasının avucuna kül olup gidiyordu karşımda. Öfkeleniyordum! Ne zaman dokunsam yeni açmış bir goncaya solup gidiyordu karşımda. Kahroluyordum! Ve ne zaman sığınsam bir başkasının durgun denizinin kıyısına dalgalar köpürüyor alıp götürüyordu beni. Yok oluyordum!
Di’li geçmiş zamanlarımın, tüm bunlara alıştım. Tanrı’yı yok ettim; Tanrı’yla olan savaşımla barıştım, ben zaten kaybetmiş bir kadındım. Kızgındım, kırgındım, sığındım ama sadece kendime. Yalnızdım, yalvardım, yakındım ama sadece kendimle. Çok üzgünüm Tanrı’m, seninle kucaklaştım ve kül oldum nefretinle; küllerimden yeni bir ben yarattım.
Unutma, sana kalu beladan beri kırgınım.