içinde

Güz

Bir sonbahar gecesi, küçük bir köy. Haydaroğulları’nın iki oda, bir göz malikanesinden Feride’nin çığlıkları yükseliyor, oğulları ve Ayhan usta telaşlı, eve yeni bir boğaz geliyor. Feride’nin kan ter içinde kalmış yüzüne son bir kez bakıp, büyük oğlu Büke’nin ellerinden tutup ebe kadını aramaya çıkıyor. Bulmak istediğinin ebe kadın değil, bir mucize olduğunu her adımında daha çok hissediyor. Kendine zor yeten Ayhan, bir boğazı daha nasıl doyuracağının korkusuyla dolaşıyor o gece sokakları. İnşallah oğlandır diyor, küçük olanla büyür, Büke gibi eve ekmek parası getirir düşünceleriyle karışlarken yolları varıyor ebe hanımın yanına. Ebe hanım, sorgusuz sualsiz takılıyor Ayhan ustanın peşine, biliyor, on dokuzluk Feride, üçüncü oğluna hamile.

Feride, yalvarıyor Allah’a erkek olsun diye, yattığı döşek terden sırılsıklam olurken. Kız doğurursa kendi başına geleceklerden çok, kızının başına geleceklerden korkuyor. Kızının da onunla aynı kaderi paylaşıp, on dördünde anne, otuz yaşında ki adama karı olmasından korkuyor. Acı içinde kıvranırken, çocukluğu aklına geliyor Feride’nin, yaşayamadığı çocukluğu. Annesinin dizinde babasından gizli saklı yattığı günler, beline kadar uzanan saçları, yan komşunun okula giden kızı Bergüzar’ı. Her şeyini bir günde kaybettiğini, annesinin kollarında öldüğünü hatırlıyor. Annesinin öldüğü günün ertesi, iki ineğe Ayhan ustaya satıldığını anımsıyor. Tüm bunları düşünürken, küçük oğlu Affan’ın alnına bir öpücük konduruyor, Güz’üme iyi bak evladım diyor, kapatıyor gözlerini. Ebe kadın içeri giriyor, Feride annesinin dizlerine yatıyor. Ebe kadın, Güz’ü ellerine alıyor, Feride’nin kollarına koyuyor. Feride derin bir nefes alıp, Güz’ünü kokluyor, annesinin dizlerinde sonsuz bir uykuya dalıyor.

Ayhan usta, ebe kadının ona seslendiğini duyunca içeri giriyor. Feride’nin yavaş yavaş kuruyan terlerine, solmuş yüzüne bakıyor. Ebe kadına dönüyor, oğlunu görmek için. Ebe kadın, ağlıyor. On dokuzluk Feride, kızını göremeden gitti diye yanıyor içi. Affan, üç yıllık ömründe öğrendiği ilk kelimeyi fısıldıyor, Feride’nin cansız bedeninin kollarında ki bebeğe bakıp; Güz diyor, Güz’üm diyor. Ayhan usta, kendine iki ineğe mal olan Feride’nin artık nefes almadığını ve arkasında bir çöp bırakıp cehennemi boyladığını anlıyor. Ebe kadın, bu bebeğe bir süt annesi, bir de isim lazım diyor. Ayhan usta oralı değil. Ebe kadın, süt annesini bulurum, ismi de Güz olsun diyor. Ayhan usta çekip gidiyor. O gece Güz, annesinin kolları yerine Ebe kadının kollarında dalıyor ilk uykusuna ve Affan hala fısıldıyor; Güz, Güz’üm…

Aradan seneler geçiyor, Büke ve Affan çalışıyor. Ayhan usta, işi gücü bırakmış evde yatıyor, günde üç öğün Güz’e hayatı zindan ediyor. Güz, elden ayaktan düşen ebe kadının bakıcılığını yapıyor bir yandan, annesi on dokuzluk Feride, onu doğururken ölünce ebe kadını annesi belliyor. Babasının hiç anlatmadığı, Büke’nin ve Affan’ın hayal meyal hatırladığı annesini, ebe kadının gücünün yettiği yere kadar dinliyor. Ona aklından, şarkılar şiirler yazıyor. Okuma yazmayı gizli gizli ebe kadının torunundan öğrenmiş bile olsa kağıt, kalem alacak parası olmadığı için sadece aklından yazıyor. Evden kaçıp, babasından, abilerinden fırsat bulduğu zamanlar, annesi Feride’nin taşı bile olmayan mezarında sözlerine döküyor. Bildiği tüm duaları okuyor, ne kadar iyi görünebilirse annesinin yanında o kadar iyi görünüyor Feride’nin güz günü doğurduğu öksüz bıraktığı Güz’ü.

Ayhan usta, bir gün hiç olmadığı kadar mutlu dönüyor kahveden eve, Büke ve Affan da yüzlerinde tarif edilemez bir rahatlamayla oturuyorlar sofraya. Babası ilk defa o akşam vurmuyor,  abileri Büke ve Affan ilk defa suçlayan gözlerle bakmıyor Güz’e. Sessiz sedasız yiyorlar yemeklerini, yemediği dayaktan ve işitmediği azarlardan dolayı mutlu ve huzurlu bir şekilde topluyor sofrayı Güz. Çok geçmeden, Ayhan usta sesleniyor, ebe hanımın hediye ettiği entarileri giymesini, yan komşudan da kahve alıp gelmesini söylüyor, misafirimiz gelecek diye de ekliyor üstüne. Büke ve Affan derinden bir nefes alıyorlar, Güz şaşkın, giyiyor entarilerini, yan komşuya gidip kahve istiyor. Nazende hanım, anlamış olacak ki ah benim on dokuzluk Feride’min bahtsız yavrusu diyerek öpücük konduruyor alnına. Güz o an anlıyor her şeyi, babasının mutluluğunu, abilerinin huzurunu. Annesi gibi satılacağını, bir gün onu da on dokuzluk Güz diye anacaklarını anlıyor.

Bırakıyor kahveyi, evlerinin yanındaki ahıra giriyor, ot toplamak için hep kütüğün üstünde duran ve yeri asla değişmeyen bıçağı alıyor. Saçlarının beliğini açıyor, bu zamana kadar hiç saçlarında hissetmediği o rüzgarı bu defa saçlarında hissediyor. Koşuyor, nereye koştuğunu bilerek, neden koştuğunu bilerek. Babasının onun doğduğu gece hissettiği telaşın yanından bile geçmiyor duyguları. Huzura koşuyor, sonsuz özgürlüğe koşuyor. Annesinin, on dokuzluk Feride’nin mezarı başında buluyor kendini. Gözleri dolu dolu ama tek bir damla akmıyor, Güz o akşam, on dokuzluk Feride’nin mezarı başında, on dört yaşındayken elinde ki bıçağı tam kalbine saplıyor. Ot kestiği bıçağın ucunda parçalanırken kalbi, birkaç damla yaş akıyor gözlerinden. Gözün arkada kalmasın anneciğim diyor, sadece sonumuz aynı, kaderimiz değil.

Güz gözlerini kapatıyor, Feride’nin dizlerine yatıyor. Güz son bir nefes alıyor, annesinin toprağını kokluyor. Güz, Feride’nin dizlerinde sonsuz uykuya dalıyor.

Yazar Yaren Gece ÖZTÜRK

Siz Ve Biz Blog Editörü - Adana

Bir yanıt yazın

yalan

Yalan

Çıldırıp Fiyatlarda Damping Yapan Patron Neden Rağbet Görmez

Çıldırıp Fiyatlarda Damping Yapan Patron Neden Rağbet Görmez?