Ölüm gibi.
Yalnızlık ve keder gibi bu sabaha uyanmak.
Hayat gibi.
Dünya cehennem gibi Levla.
Cehennem gibi.
Biraz sarhoş olmak gibi bu gece seni dinlemek,
Biraz ağlar gibi.
En çok da sever gibi biliyor musun?
Uğultulu rüyalarımdan çığlıklarla uyandıktan sonra,
Yüzüne dokunup,
“İyiyim, merak etme.” Der gibi.
Çocukluk işte Levla,
Gelip geçiyor bulutlar gibi.
Gökyüzü bile durmuyor elimde,
Nasıl bir umut seni sonsuza kadar saklamayı beklemek?
Nasıl çaresizce sarılmak sana,
Nasıl beklemek seni ölümün tek kurtuluş olduğu bu cehennem çukurunda?
Sever gibi Levla.
Nefret kusarak sokakların iğrenç kaldırım taşlarına,
Şarapçılara selam verir gibi.
Orada olmadığını bilerek,
Seni görme umuduyla gittiğin yerlere gider gibi,
Gereksiz.
Sebepsiz.
Büyümek gibi.
Gözümden akan yaşların,
Kırışıklarıma karışmasını izlemek gibi.
Ama daha yirmi yaşındayım ben?
Gençlik gibi bir şey bu,
Nasıl bu kadar uzun hissettiriyor şu yaşadığımız küçücük zaman?
Yaşar gibi Levla.
Uyar’lar, Hikmet’ler, Süreyya’lar gibi.
Umutsuzca,
Çaresizce.
Bıkmış gibi,
Ama koşarak gelirim sana biliyor musun?
Nefret olsan koşarak gelirim sana,
Ölüm olsan tek saniyedir sana kavuşmak.
Cehennem olsan ateşe tapar gibi.
Son kez sever gibi Levla.
Bir hayatı bırakıp,
Diğerine göçer gibi.