Bana göre yaşamda herkes her şey olabilir. Herkesin başına her şey gelebilir. Yaşadığınız hayatın tekerleği ters dönebilir. Mutlu bir hayat sürerken bir anda dünyanız yıkılabilir. Sizden bir şeyler çalınabilir ya da birilerinden bir şey çalabilirsiniz. ASLA dediğiniz pek çok şey gelebilir başınıza. Çocuğunuzu bırakıp gidebilirsiniz, tecavüze ya da tacize uğrayabilirsiniz. Alakasız birini sevebilir, aşık olduğunu sandığınız kişiden vazgeçebilir, boşanabilir, hatta evlenebilirsiniz.
Bu blogtaki 2. Dönemimde adına Dışlanmış Hayatlar dediğim bir yazı dizisine yer vermek istiyorum. Bir önceki ikinci kadınlardı; şimdi ise hayatsız hayat kadınları. Eskiden çok fazla asla kelimesini kullanırdım. Okudukça, duydukça, yaşadıkça ve tanık oldukça gerçekten yaşadığımız hayatın karşılıklı bir oyun olduğunu görüyorum. Bir oyun, bir simülasyon gibi… Karşınıza her level farklı bir parkur çıkarıyor ve geçebilirseniz bir sonrakine atlıyorsunuz.
Yazının sonunda size bir link de bırakacağım. Oradaki sese kulak vermenizi, dışladığımız tüh kaka diye baktığımız ve çok da üzerimize vazifeymiş gibi yargıç tokmağıyla bilip bilmeden yargıladığımız insanların bulunduğu yere isteyerek gelmediğini anlayacaksınız. Yolda giderken omzunuza biri yanlışlıkla çarpsa deli olursunuz değil mi? Sadece omzunuza çarptığı için yaygara bile koparabilirsiniz. Ama o toplumca dışladığımız insanlar, tüm bedenlerini tanımadığı insanların ellerine teslim etmek zorunda kalabiliyorlar.
Hayat kadınları, travestiler, gayler… İki zıt görüş var bu insanlar için. Bir görüş diyor ki “Kendi istekleriyle bu yolu seçiyorlar”; diğer görüş diyor ki “Onları toplum olarak biz bu yola sevk ettik.” Ben birinci görüşü savunanlardandım hem de oldukça katı bir şekilde; ama onları dinledikçe, kitaplardan okudukça biraz da onların tarafından bakmayı öğrendim. Ve dedim ya bana göre artık herkes her şey olabilir her şeyi yapabilir.
Pek çoğunun ortak noktası çocukluklarının çalınması. Çocukken daha oyuncak nedir bilmeden en yakınlarındaki bir akrabanın erkeklik organını oyuncak diye tanıyorlar. Bu çoğunlukla amca, dayı, enişte gibi aile içinde birileri oluyor. Cinsel istismara uğrayan çocuklar, ailelerinden korkuyor ve yaşadıklarını yıllarca anlatamıyor. Yaşanılan travmada ailenin rolü her zaman büyük. Ya çocuğunun çalınan hayatını ona geri vereceksin ya da o kahrolasıca ELALEMin ne diyeceğini dert edinip ört bas edeceksin. Bu kararın da iki sonucu oluyor işte yaşanılan olaylardan gördüğümüz kadarıyla. Ya yaşadığı travmayı unutup hayatını yeniden şekillendiren bir birey ya da daha küçücükken kırmızı damgayı yiyerek dışlanmaya başlayan bir birey.
Zor hayatlar, zor yaşamlar… Bizler sıcacık evlerimizde karantina sonrası nasıl dağıtacağımızı düşünürken bile birileri bir yerlerde hırpalanıyor, hayatları çalınıyor ve en önemlisi yok sayılıyor. Dışlananlar sadece hayat kadınları, travestiler, gayler de değil. Yoksullar, statü farklılığı gösterenler…
Bir mimar mısınız, mühendis, doktor, köklü ve bilinir bir firmada yönetici, avukat… Çevrenizi de buna göre şekillendiriyorsunuz. İnsanları, meslek gruplarına göre hayatınıza alıyorsunuz. Birini tanıtırken ya da bir cümle arasında birinden bahsederken bile mühendis, doktor olduğunu söylüyorsunuz. Sıradan her hangi bir işte çalışan sizden düşük maaşlı olanı bile hor görebiliyorsunuz. Farkında bile değilsiniz belki ama bunu yapıyorsunuz. Size göre bir travestiden arkadaş olmaz, adının önünde bilinir bir unvan yoksa ilişki kuramazsınız. Ama size bir de travestinin gözünden bu hayata bakmanızı tavsiye ederim.
Benim arkadaşlarımın adı müşavir Ali, Mühendis Ayşe, Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet değil. Benim arkadaşlarımın adı Ali, Ayşe ve Mehmet. Belki de hayat kadını Sema, travesti Seyhan, benim kadar kazanamayan Murat ve ailesi. İnsana insan gibi bakın. Bırakın artık insan seçmeyi ve statüleri.
Kalıp olmaktan çıkın. En bilinir gay olarak Kerimcan Durmaz’ın sahnesine gitmek için paralar öderken Seyhan Arman’ı transeksüelliği sebebiyle ötekileştirmeyin. Hayatına ikinci kadın olarak devam eden arkadaşınızı da hor görmeyin. Bir gün hepimiz hayat kadını, gay ya da transeksüel, travesti olabiliriz demiyorum. Sadece kimseyi ötekileştirmeyin. “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.” Benim inanmadığım bir atasözü. Herkesle konuşabilir; her insandan bir şey öğrenebilirim.
Siz de deneyin…
Bahsettiğim konuşma için tıklayınız.
Rica ederim. Dediğiniz gibi hangi kadın bunu yaşamak ister,hangi kadın haklarından yoksun olmayı ister. Bahsettiğiniz videoyu izlemiştim. Gerçekten çok açıklayıcı bir videoydu.
Medya sürekli trans kadınları saldırgan,fuhuş yapan insanlar olarak lanse ediyor.Ama kimse trans kadınlara yapılan zorbalıktan,kendi alanlarında iş bulamadıkları için zorunlu seks işçiliği yaptığından bahsetmiyor. İki yüzlü rezil medya “Travesti terörü” diye başlıklar atıp sırf cinsel kimlikleri yüzünden katledilen trans kadınları yok sayıyor.İntihara mecbur bırakılan kadınlardan bahsetmiyor. Dışlamak,yok saymak,aşağılamak ve küçümsemek çok kolay. Peki ya yok sayılarak yaşayan kişi olmak? Bu da o kadar kolay mı? Keşke sizin gibi insanlar çoğalsa da az önce yazdıklarımı başkaları da oturup sorgulasa. İyi ki bu konuda yazmışsınız,sizin gibi farkındalığı yüksek insanlara çok ihtiyacımız var…
Yorumunuz için çok teşekkür ediyorum. Sırf bu insanlar için yazdığım yazıyla bile eleştirildim aslında “Herkesin kendi tercihidir” düşünce yapısında olan insanlar tarafından. Hangi kadın 1 gün içerisinde birbirinden farklı 48 kişiyle beraber olmak ister ki? Travesti terörü konusunda Seyhan Arman’ın “Soramazsın” adlı bir youtube kanalında bir videosu var. Gerçekte terörü kimin ortaya çıkardığını anlatıyor. İnsanların cinsel eğilimine, yaşam tarzına bakarak onlarla diyalog kurmuyorum. Daha çok kişinin de bu yaklaşımı sergilemesini umut ediyorum.