Kadim, cevval, emektar, kehribar, müşkül, kesif, gümrah, zıpkın, hayta, ikircim, kagir, şiraze… gibi kelimelere aşinaysanız Ahmet Ümit kitaplarını yakından takip ediyorsunuz demektir. Eğer sıkı bir takipçiyseniz de son romanını merakla bekliyorsunuzdur. Yine soluk soluğa okuyacağınız bir kitabın sizi beklediğini çok iyi biliyorsunuzdur. Hiç de yanılmıyorsunuz, bizden söylemesi…
“Vicdanını yitirmiş bir dünyadan başka nedir ki cehennem?” Kitabın ana fikir cümlesi… Baştan sona bütün romanı okurken bolca vicdan muhasebesi yapacak, yaşadığımız yeri nasıl cehennem haline getirdiğimize tanıklık edeceksiniz. Tacize uğrayan çocukların yaşadıklarını büyük bir üzüntüyle okuyacak, tacizcilerden hesap sormak isteyeceksiniz adeta. İç karartıcı konulardan bahsetse de, yaşanmaması ümit edilen durumlara değinilse de kitabı elinizden bırakmak istemeyecek, bir an evvel okuyup bitirmek isteyeceksiniz. Zaman zaman o anları yaşayanların yerine kendinizi koyacak, baş kahramanlarımızın olayın içinde olmamasını umut ederken bulacaksınız kendinizi… Betimlemeleriyle de olayın geçtiği mekanları ve hatta kişileri gözünüzde canlandırıvereceksiniz.
Çok ipucu vermeden kitap hakkında kabaca bir şeyler söylemek gerekirse, Kırlangıç Çığlığı’nda Başkomiser Nevzat ve ekibinin “Körebe” adındaki seri katili bulma çabalarını, cinayetler altında yatan çocuk tacizi olaylarını, organ mafyalarını ve Suriyeli göçmenlerin sorunlarını okuyacaksınız. Bu kadar farklı konular nasıl birleştirildi, nasıl bir sonuca bağlandı derseniz bu da yazarımızın marifeti… Her kitabında toplumun farklı kesimlerini konu alan, bir şekilde kanayan yaralara değinen yazarımızın kurgu yeteneğinden olsa gerek… Seri katilin “12” takıntısındaki nüanslar da bu yeteneğin bir kanıtı… (Kitabı okuyanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklar)
Kitabın adına gelince… Neden Kırlangıç Çığlığı? Bunun cevabını da sayfalar arasında buluyorsunuz aslında. Kırlangıçların göçmen kuşlar olduğunu, göç sırasında fırtınaya yakalanıp çoğunun öldüğünü, başarıyla göçenlerin ise gittikleri ülkelerde uçarken yolda kaybettikleri arkadaşları anısına acıyla çığlık attıklarını ve Suriye’den kaçan insanların kendilerini kırlangıçlara benzetmesini okuyoruz. Hem de yazarın daha önceki kitaplarından tanıdığımız Evgenia’nın ağzından dinliyoruz bu hikayeyi. Zaten romanın ayrı bir güzelliği de bu… Esas karakterlerimiz hep tanıdığımız kişiler, bizden biriler…
398 sayfa boyunca akıcılığından ve heyecanından bir şey kaybetmeyen bu kitabı sizlerin de beğeneceğinizi umuyoruz. Ama asıl umudumuz şudur ki bundan böyle “Körebe”nin çocuklarımızın hayatını karartacak, onlara kötü anılar hatırlatacak bir oyun olduğu günler geride kalmıştır ve yaşayacakları nice güzel günler ilerdedir…
O zaman bir tavsiye daha; sıradaki kitap İstanbul Hatırası…
Şu ana kadar okuduğum kurgusu kusursuz, işlediği konularca ve bunları ortak paydada buluşturmasıyla muhteşem bir eser diyebilirim. Şimdiye kadar okumadığım Ahmet Ümit kitaplarını ele alma vaktidir 🙂 paylaşım için teşekkürler