“Çok satanlar”da sıklıkla gördüğüm Stefan Zweig’ın okuduğum ilk kitabıydı Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu… Belli ki son da olmayacak, size arka arkaya Zweig kitapları hakkında yazılar yazacağa benziyorum. Çünkü yazarın anlatım tarzını çok beğendim ve seri olarak kitaplarını aldım… Okumakta geç kaldığım için de inanılmaz pişmanım. Neyse geç olsun da güç olmasın diyerek gelelim kitaba…
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nda adından da anlaşılacağı gibi bir mektup okuyorsunuz kitap boyunca… Karşılıksız bir aşk mektubu aslında… Çocukluğundan beri komşusu R’ye platonik olarak aşık olan bir kadının ölüm döşeğinde yazdığı bir mektup, bir iç döküş… Mektup ”Beni hiç tanımamış olan sana…” diye başlıyor ve kitap boyunca kadın “Sen beni hiç tanımadın” “Sana, beni asla tanımamış olan sana” şeklinde cümlelere sıklıkla rastlasanız da aslında karakterlerin hayatları çoğu kez kesişmiş, hem de ne kesişme… 13 yaşında adamın karşılarına taşınmalarıyla başlayan, önceleri çocukça olan bir hissin, bilinmeyen kadında yıllar içinde aşka dönüşmesini, kadının imkansızca ama umutla fark edilmeyi beklemesini, ilerleyen yıllarda ikilinin günü birlik ilişkilerini ve bunların sonucunda adamın hiçbir zaman haberi olmayan çocuğunun olmasını, kadının çocuğunu büyütmek için verdiği savaşı ve onun ölümü sonrasında kadının adama yazdığı bir mektup…
Naif bir aşka tanıklık ediyorsunuz, hem de adını bile bilmediğimiz bir kadının aşkına. Sadece biz değil, yazar da bilmiyor kendine aşık olan bu kadını… Kadına kızıyorsunuz, yok artık, söylemeden nasıl durdu bunca sene, bir karşılaştıklarında söylemeliydi, ben olsam söylerdim, hem kendine hem de ona, geçen yıllarına yazık etti, bari çocuğu olduktan sonra söyleseydi diye hayıflanıyorsunuz. Ama bir taraftan da içinde büyüttüğü aşkın güzelliğine imreniyorsunuz. Kadının yerine kendinizi koyuyorsunuz, olmuyor, adam açısından bakıyorsunuz, o hiç olmuyor… derken kendinizle bile çelişiyorsunuz sayfalar arasında.
Kitabı okurken adamın bu kadını nasıl hatırlamadığına, her sene doğumgününde gönderilen o çiçeklerden bile nasıl hiç şüphelenmediğine kızarak R.’yi elinize geçirmek ve onu yakasından tutup silkelemek istiyorsunuz.
Velhasıl kelam incecik kitapta o kadar çok duyguyu bir arada buluyorsunuz ki kitap bitince şaşırıyorsunuz bu duyguların nasıl sığdığına. Gerçi hiç de bitsin istemiyorsunuz. Kitabın kısalığına rağmen bıraktığı etki uzun oluyor…
Yarım kalan, karşılıksız yaşanan, yaşananların unutulduğu bütün aşklar adına bu kitabı okumanızı tavsiye ederim…
Bende daha yeni, geçen hafta elime aldığım gibi bitirdim. İçim nasıl gitti anlatamam. Bu da benim kitaptaki enn etkilendiğim söz; “Sabret sevgilim, beni dinleyeceğin bu çeyrek saat yüzünden yorulma, çünkü ben seni bütün bir hayat boyunca sevmekten yorulmadım.”
Bana da beklerim ^^ sanatinsaklisirlari.blogspot.com.tr
Tam anlamıyla kitap ziyafeti olacak senin icin ? İyi okumalar
Sis ve gece’den sonra İstanbul Hatırasına bir başlangıç yaptım. Bu bitince ne okusam diyordum ki imdadıma yetiştin✌️✌️