
Javier Marías, insan ruhunun derinlerine inmeyi başaran ender yazarlardan biri.
“Yarındaki Yüzün” üçlemesi ise onun bu yönünü en çıplak, en incelikli hâliyle ortaya koyuyor.
Görünüşte bir casusluk hikâyesi gibi başlıyor ama sayfalar ilerledikçe aslında insanın iç dünyasını, karanlık yanlarını ve dönüşüm potansiyelini anlatan büyük bir psikolojik anlatıya dönüşüyor.
Okurken yalnızca karakterleri değil, kendi içinizi de gözlemliyorsunuz.
Eşinden ayrılan Desa, yeniden başladığı İngiltere günlerinde, adı verilmeyen bir gizli servis için çalışmaya başlar.
Görevi, insanların karakterlerini çözümlemek ve farklı koşullarda nasıl davranabileceklerini öngörmektir.
Bu fikir bile başlı başına büyüleyici: İnsan gerçekten öngörülebilir mi?
Desa’nın tanıştığı kişilerin hikâyeleri birer birer açıldıkça roman, sıradan bir görev hikâyesinden çıkarak insan doğasının karmaşık katmanlarına iner.
Her sayfa, yeni bir bilinmeyene açılır.
Desa artık işine alışmıştır, ama bir gece tanık olduğu şiddet olayı tüm dengeleri bozar.
Vicdanı ile yaptığı iş arasındaki çatışma giderek büyür.
Marías burada yalnızca olayları değil, insanın kendi içindeki sessiz hesaplaşmasını da anlatır.
Gizli servisin geçmişte yaptıklarını yavaş yavaş açığa çıkarırken, okuyucu hem etik hem de psikolojik bir gerilimin içine çekilir.
Okudukça düşünürsünüz: Kötülüğe karşı sessiz kalmak da bir tür suç mu?
Son kitapta Desa, artık kendi karanlığıyla yüzleşir.
Madrid’de eski eşiyle ilgili bir olay, onu bir zamanlar yadırgadığı şeye dönüştürür.
Artık korkusu dış dünyadan değil, kendisinden gelir.
Marías burada insanın kendine yabancılaşmasını, suçla vicdan arasındaki ince çizgiyi olağanüstü bir derinlikle anlatır.
Okur, her cümlede kendi karanlık yanına biraz daha yaklaşır.
Seri olduğu için kitaplardan spoiler vermeden ufak ufak bahsetmek istedim, ama genel olarak söylemek gerekirse Yarındaki Yüzün inanılmaz derin karakter analizleriyle, olaylara farklı bir bakış açısı kazandıran doyurucu bir okuma deneyimi sunuyor.
Marías bunu yaparken, bir gizli servis ve onun çalışanları üzerinden kurduğu yapıyı öyle ustalıkla örüyor ki; hem merak duygusu hiç sönmüyor hem de insanın iç dünyasına dair güçlü bir sorgulama süreci başlıyor.
Özellikle İspanya İç Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı dönemine dair klasik tarih kitaplarında kolay kolay rastlayamayacağımız ayrıntılarla beslenen anlatım, kitabı tarihsel bir zeminle değil, insan ruhunun karmaşıklığıyla dolduruyor.
Son sayfasına kadar yoğun, merak uyandırıcı ve düşündürücü bir okuma hissi bırakıyor.