Bu yoksulluk tüketecek beni, bu kendimle tek kalışlarım. Hiç bu kadar özlememiştim hayatımda yarattığın o kalabalığı. Hiç bu kadar özlememiştim, beni ben yaptığını bilmeden bıraktığın o yürek sancılarını. Öyle bir hasret ki bu artık, ellerinden geçtim, ellerinin dokunduğu taştan duvarları bile özlüyorum. Öyle bir hasret ki bu artık, aynaya baktığımda karşımdakini tanıyamıyorum. Ben değilim, eminim. Ben hiç savunmasız olmamıştım bu kadar. Seni o sokakta gördüğümde, seni hiç tanımadan dizlerinin dibinde ölmeyi dilediğimde bile savunmasız değildim bu kadar. Hala ben vardım, içimde bir yerlerde hala karışmamıştım sana. Hayır, yanlış anlama beni. Pişman değilim, pişman olmadım hiç. Ne gidişinden, ne kalışından ne de beni şu genç yaşımda mezara koyuşundan. Belki dizlerinin dibinde değildim ölürken, belki kilometreler vardı aramızda. Ama sen hep karşımdaydın. Gözlerimin içindeydi gözlerin. Ve gözlerin, büyüyordu çığ gibi zihnimde. Nereye dönsem sen, nereye dönsem hayalin. İyi misin, değil misin bilmeden uzaklarda bir yerlerde bir başkasının kolundaki varlığına şükürler edercesine… Öyle savunmasız, öyle çaresiz geçiyor gecelerim. Ölüm kovalıyor, hayatın kaygan zeminli şu avlusunda. Ayağım kaysa yakalanacağım ama her tökezlediğimde son bakışına tutunuyorum, dudaklarının tenime son dokunuşuna… Her şeyin başladığı o parkın önündeki son vedamıza…
Son diyorum, evet son. Çünkü cesaretim yok sana dair bir vedaya. Son veda olmalı, son veda olarak kalmalı. Hiç ummadığım bir an da çalsan da şu kapımı veda etmemelisin giderken. Çünkü tutmalıyım artık sözümü, o aralık akşamında son kez sarılmış olmalıyım sana. O aralık akşamında, son kez öpmeliyim seni. O aralığın tam bağrında son kez ölmeliyim. Sahi, yazık değil mi bana? Kaç son yaşamalıyım sana dair, kaç geceyi bir intihar mektubunun başında sabah etmeliyim? Kaç kez kahretmeli beni, onun yanında uyandığın sabahlar? İnan, inan bilmiyorum. Kaç ölüm sonra biteceksin bende, bilmiyorum.
Hoş, bitmeni istemiyorum. Yaşıyorum seni, sana rağmen. Uyandığımız o mavi koltukta sabah ediyorum geceyi. Adını sen koyduğun için adıyla seslenemiyorum kedime ama onu sanki senden bir parçaymış gibi seviyorum. Özür dilerim, vazgeçmeye söz verip senden bir adım öteye gidemediğim için.
Özür dilerim, bir gün bu kapıdan beni severek gireceğini beklediğim için.