içinde

Yeter.

Eskilerde maç seyretmeye götürürdü babam beni; ama ansızın olurdu. Ondandır karaborsadan alırdı biletleri. Stadın önünde çerezcisi, köftecisi, türlü türlü tablacısı olurdu. Alırdı çerezlerimizi girerdik maça. Takım, rakip takım fark etmez hep bir arada oturur; tezahüratla, küfürle, heyecanla hep beraber maçı seyrederdik.

Hakem yanlış karar verdiğinde herkes bir ağızdan hakeme saydırırdık. Dürüsttük, centilmendik ya da ben çocuktum. Yıllar geçtikçe deplasman anlayışı hakim olmaya başladı statta.

Ev sahibi takım – rakip takım taraftarı ayrı oturmaya; deplasman takımı taraftarı az sayıda alınmaya başladı. Araya tel örgüler örüldü. Bariyerler, polisler konuldu. Kavgalar, gürültüler, şiddet aldı başını gitti. “Ulan nereden büyüdük” dedirtti.

Sonra sonra bir dönem geldi ki rakip takım taraftarı stada alınmaz oldu. Hiç unutmam. Beşiktaş’ım Kadıköy’e deplasmana giderken stada alınmamıştık. Nerden nereye. Ey gidi günler ey. O zaman açtık pankartımızı “ruhumuz yeter.”

Ben de sana diyorum ki şimdi. Gelemesek de ruhumuz yeter…

Yazar Yılmaz Çelik

Bir yanıt yazın

Cehennemde Tek Başıma

Bir Kız Çocuğunun Öyküsü