Gece başını yastığa koyduğunda akan sıcak gözyaşlarının izlerini silmeye çalışırdı, bazen gözyaşları yolunu şaşırırlardı bazen de geldikleri dünyayı unutup uzun bir müddet yastıkla sevişirlerdi. Kız, her şeyin ne kadar karmaşık olduğunu düşündüğü anda bile dünyalarını terk edip onu bulurlardı, minik bir kalpte ne kadar çok kalmayı seviyorlardı anlamıyordu. Hepsi birden anlaşıp da her gece dünyasını ıslatmayı düşünmüş gibilerdi. Bir nefret vardı bu gözyaşlarına, bir acıma, bir hüzün…
Sabah kalkıp okula gitmek, öğlen eve gelip ailesiyle vakit geçirmek bu kadar zor olmamalıydı. Kız da her mutlu çocuğun yaşadığı bir sihirli dünyaya sahip olmak istiyordu. Her kız çocuğunun bir prensi aramasına gerek olmadan her zaman yanında olan prense sahip olmak istiyordu, babasıyla olmalıydı!
Artık gecenin verdiği kabusların yanı sıra ifadesizlik halinden yorulup okul zamanına daha çok kalmış olmasına rağmen hazırlanıp okul saatini bekledi. Okulu sevdiği için değildi sadece üzüntünün kök saldığı bu evden bir an önce uzaklaşmak istiyordu. Başka bir kabustan başka bir kabusa atlıyordu. Okuldaki nedensizce bakan alaycı yüzleri görünce içinde hiçbir zaman yeri dolmayacak bir boşluk oluşuyordu. Ama bu peşi sıra gelen akıl almaz dünyanın acılarını nasıl susturacağını bilemiyordu, sadece düşünerek geçen her dakika bir sene daha yaşlanıyor gibi hissediyordu. 13 Yaşında olmasına rağmen kendini bir kedinin suçlu ve köşeye sıkışmış bakışlarındaki derinlikte hissediyordu. 13 yaşındaki bir çocuğa neden böyle davranırlardı anlamakta her zaman zorluk çekiyordu. Evde mutlu olmayan bir anne vardı, mutlu olmayan bir annenin çocukları nasıl mutlu olabilirdi ki! Bir annenin hayat arkadaşını kaybetmesi yeterince acıydı. Ama bir anne tek başına da çocuklarını büyütebilmeli, tek başına da güçlü olabilmeli. Bir anne çocukları için güçlü olmalıydı! Ama kızın annesi sadece kendi dertleriyle boğuşarak sisli dünyasına kapamıştı kendini, yağan yağmurun camda bıraktığı boğulu görüntüyü kendisiyle içselleştirmişti, kendi dünyasıyla içselleştirmişti. Kendisi de yeterince güçlü değildi ki çocuklarını güçlü, mutlu yetiştirebilsin! Bütün bunların içinde boğuşan kız çocuğu kendi yolunu aramayı bırakmıştı. Yolun nereye gideceğini aldırmadan o yolda yürüyordu. Aldırmıyordu yokuşluğuna da düzlüğüne de. Kız, artık evdeki çöküşün yüreğini ele geçirmesine aldırmıyordu. Artık okuldaki alaycı gözleri de aldırmıyordu. Yaşıyordu bir nedeni olmadan, yaşıyordu acıyı bir kalıba sığdırıp bir dünyaya terk ederken.
Sabah kalkıp okula gitmek yerine ıssız sokaklarda, kuşların cıvıltılı dünyalarında gezmeyi düşünüyordu ve nitekim de öyle yaptı. Bir müddet her sabah okula gider gibi evden çıktı. Yolunu bilmediği sokaklarda ,dilini bilmediği kaldırımlarda gezdi. Yalnız olmak ona artık çok iyi geliyordu. Yalnızlıkla bütünleşmiş gibiydi. Çevresinde tanıdığı kimseler kalmamıştı. Her gün geçtiği kaldırımlardan bile nefret eder olmuştu. Annesinin güçsüz bedeni, abisinin sinirli yüz hatlarını düşündükçe göz yaşlarının sıcaklığını da hissederdi. Okuldaki hiçbir neden olmadan nefret dolu bakışları düşündükçe kalbinde bir sızlama oluyordu. ”Neden herkes, her yerde,her zaman benden nefret ediyor” diye düşünmeden edemiyordu. Abisinin her bakışındaki sinirli halleri, annesinin her şeyden bıkmış halleri, arkadaşlarının dışlaması artık canına tak etmişti.
İki seneden sonra ortaokulu bitirmişti. Bunun rahatlığıyla böbürleniyordu, kendisini hiç bu kadar mutlu hissetmemişti. Ama liseye gitmekten vaz geçmişti, zaten yeterince okuldan bütün nefretini almıştı! Bunu ailesi hiç aldırış etmeden kabul ettiler. Bir müddet biraz çalışıp para kazandı, ama bir yerden sonra artık sadece çalışmak istemediğini anladı. Nereye kadar böyle devam edecekti ki. Okul hayatı boyunca hep nefret edilen biri olmuştu şimdi hiçbir katkısı olmayan bir işte ne kadar ilerleyebilirdi, ne kadar sevilebilirdi, ne kadar değer verilen biri olabilirdi. Kafasına koymuştu bu düşünceyi: Ne olursa olsun tekrar okula başlayıp tekrar okumayı. Öyle sıradan bir günde ailesine bu konuyu açtığı zaman şiddetle karşı çıktılar. Kız hiç yılmadı, hiç pes etmedi. Okuyacaktı.
Sabahları işe gidecek diye evden çıkardı ama bütün okullara uğrar okula başlamak istediğini söylerdi. Hiçbir yerden olumlu bir cevap alamayınca saatlerce ağlardı. Akşam eve dönerken yorgun olduğunu söyleyip kendini yatağa attığında sabah yarım bıraktığı okul işini düşünüp hayallere dalıp uyuyakalırdı. Birkaç ay böyle devam etti.
Ama bir gün gelen bir telefonla sevinç çığlıklarını atmıştı. Sonunda sesini duyup okula alacaklardı. Kız sonucunu hiç düşünmeden okula kayıt olmaya gitti. Akşam dönüşte ailesine anlatmak zorunda kaldı. Her zamankinden daha sert tepkilerine aldırmadan yatağına gidip gidecek olan okulu düşündü. Yeni biri olup, yeni hayaller kuracaktı: Mutlu ve başarılı hayaller.
O kız çocuğu pdr mi okudu düye sorasım geldi.
Bilmem, kıza sormak gerekiyor 🙂