Kalemin bıkmış usanmış yüzünde bir rahatlama vardı! O da farkındaydı artık sözcüklerin onu daralttığından, sözcüklerin dünyasında kaybolmaktan usanmıştı. Daha nereye kadar, nereye kadar sürecekti acı dolu sözcüklerin dünyası? Masaya usulca, boylu boyunca uzandı. Derin bir nefes aldı, uzun süredir gezmediği dünyaların derinliklerinde göz yaşlarına boğuluyordu. Şimdi bir müddet özgür kalacağını biliyordu, sadece bir müddet. O neler neler görmüştü, neler neler duymuştu. Bazen artık haykırırcasına ağlıyordu… Herkesin kötü olduğu bir zamanı, bir günü, bir ayı vardı. Ama bunun bitmek bilmeyen çocukların saklambaçlığına benziyordu, bitmiyordu! Her gece müziklerin ıstıraplı havasından geçiyordu, her gece gözyaşlarıyla ıslanıyordu… Mavi bir kitapla her gece dans etmekten usanmıştı: Acemice, hüzünle…
Bir insan bütün duyguları en derinine kadar bir sene içinde yaşayabilir mi? Öyle alelade değil, en derininde, bütün bir vücudunda… Yaşıyormuş, yaşayabiliyormuş…
Bütün bir senemi anlatamam, nasıl bir seneydi diye ara ara soruyorum kendime. Her sorduğumda, öyle bir fırtınaya kapılıyorum ki düşüncelerim nereye gideceklerini bilmeden belirsiz bir şekilde hızla kaçıyorlar benden. Sanırım beni çok fazla üzmüşler! Onlardan daha fazla nefret etmemi istemiyorlar belki, yeterince nefret denizinde yüzdüler ya!
Bir sene daha ders çalışmam gerektiğini duyunca, parmaklarımda hafif bir titreme yaşamıştım. Ne olacağını tam olarak kestiremiyordum. Her zaman sığındığımız cümlelere, kelimelere sığındım umutsuzca “hayırlısı böyledir belki.” Kendimde bu laflara asla inanmadığımı biliyordum ama bu laflar üzüntünün bir müddet dünyasına gitmesine yardımcı olur. Bundan sonra daha iyi şeyler olmayacağını biliyordum ama kötünün en dibini de yaşamayı düşünmemiştim. Hızlıca geçer bu sene, ya hem istediğim hedefe ulaşacağım belki! Belki… Bütün duyguların küçük bir zaman dilimi içinde yaşayabileceğimi kestiremiyordum. Bu bana çok acı geliyordu, çok acımasızca geliyordu. Bütün güçlü hamleleri yapmak için beynimin bir kısmını kilitlemiştim dış dünyaya. Yapacaktım bu sene, bütün yapmam gerekenleri, asla pes etmeden, yıkılamadan, dimdik.
Ama her insanın karışık bir dünyası olduğunu bilemiyordum. Asla tek bir dünyaya hakim olamayacağımızı bilemiyordum. Benim tek dünyam “güç” olamazdı ne kadar ısrar etsem de. Bütün duyguların karışımını yaşıyordum: Bir dakika mutlu, Bir ay terk edilmiş, birkaç ay öfkeli, bir sene yalnız… Hiçbir şey demeden gittiğinde yastığımın ıslak yüzünde bir süre öylece kaldım. Kalemin bıkkın suratına baktım, ah ne kadarda yorgundu, benim gibi. Bir daha yaşayalım bütün duyguları dedim ona, bana öyle acımasızca bakma, ben de acılıyım dedim. Yine dünyamın derinlerinde gezdi, yorgun ama güçlü bir şekilde!
Artık yalnız kalmak istiyorum dedim, sahte yüzlerin maskelerini çözmeye çalışamazdım. Bana yardım etmeye çalışan bütün herkesin içten içe alaylı yaşadığını düşünüyordum: Sen terk et, sen bana mutlu rüyalarını anlat, sen bana amaçsızlığını anlat, sen beni eleştir! Güç gördüğüm dünyada bütün bunların sahteliklerini yaşayamazdım! Bütün her şeye rağmen ,gözyaşının sıcaklığını hissetmem daha iyi geliyordu.
Ve sen öyle bir seneydin ki, Güneş’in gülümsemesini doya doya izleyemedim, Ay’ın ışıltısı beni kendimden geçiremedi, soğuk havanın hayallerini yaşayamadım, yağmurun gözyaşlarıyla ıslanamadım, şehrin sessizliğini hissedemedim, bulutların samimi sarılışlarını ve sonra küsüşlerini göremedim, Kedilerin duygu durumundaki hallerini göremedim, bir Sabahattin Ali’nin her şeye isyan edişini okuyamadım, Yeterince şarkıların ruhlarını da yakalayamadım… Ah sen öyle bir seneydin ki, bana bütün düşüncelerimin yok olup gitmesini yaşattırdın, bir fırtınanın en dibini yaşattırdın ve bana bir sene borçlusun!
(Bana bir sene borçlusun 2019!)