Ne kadar fazla şeye sahip olduğumuzun farkında mıyız acaba? Ya da bu kadar şeyin gereksizce evimizi, odamızı, ruhumuzu daralttığının farkında mıyız?
Bu yüzyıllarda yetinemeyenlerden olduk, doyamayanlardan… Evlere daha büyüklerine; dublexine triplexine, arabasına, oda dolusu ayakkabısına, kıyafetine, takısına tokasına, tenceresine tavasına, bardağına kaşığına… Yaz yaz bitiremiyorum. Peki ama niye, neden azına karar veremiyoruz?
Vazgeçemiyoruz çünkü. Yüreğimiz aç. Sevgiyle, huzurla,sağlıkla doymuyor, doyuramıyoruz. Egolarımız istiyor da istiyor. Hepsini istiyor, her şeyi istiyor. Franz Kafka şöyle der: ‘Huzur mu istiyorsun? Az eşya az insan’. Ben de tüm kalbimle katılıyorum. Azaldıkça çoğalıyoruz sanki. Doğru değil mi, öyleyiz ama. Evinize gelen temizlikçi teyzeler, ablalar 3 çuval gereksizleri atınca , dolabınızdaki yıllardır giymediğiniz kıyafetlerinizden 3 torba verince hangimiz “Oh bee rahatladım , tertemiz oldu.” demiyoruz? Bu laf boşa söylenmiş değil işte o an ferahladı içiniz , hafiflediniz.
Eşyalara fazla değer verdiğimizden oluyor bunlar. Sevgimizin çoğunu eşyalara yüklüyoruz ne eşimize dostumuza, ne ailemize, ne ağaca toprağa hayvanlara… Kalmadı ki verecek bir parça gülüşümüz. Hepsini harcadık gözlüğe, telefona yatırdık hepsini. Ama sorarsan doğayı seviyoruz denize aşığız. Bırakalım bunları herkes gerçeği söylesin dürüstçe etrafına değil kendine söylesin yeter.
Nietzsche söylemiş, demiş ki “Nesnelere sahip olmak bizi köleleştirir.”
Jean Paul Sarte de söylemiş : “Ne kadar çok şeye sahip olursak, sahip olduklarımız da bir o kadar bize sahip olurlar.”
Facebook sahibi Mark Zuckerberg’e sormuşlar neden hep üzerinizde aynı t-shirtten var. Mark, çok basit bir cevap vermiş : “Dolabı açıp kıyafet seçmek için boşa harcayacağım vaktim yok ve dahası hayatımı sakin yaşamak istiyorum, topluma daha iyi hizmeti vermek dışında olabildiğince az kararlar alabilmeliyim” ve eklemiş “Ne kadar az şeye sahipseniz, o kadar zenginsiniz. “Yahu bu adamlar dünyaya mal olmuş adamlar. Kulak verelim ne diyorlar , ne anlatmak istiyorlar. Başarıları gün gibi ortada, elde ettikleri, mutlulukları… Siz , biz daha neden üzerimizi giydirmeye uğraşıyoruz. Özdür o dışardan değer biçilen. Bir merhabadır, gülümsemedir içten, kucak dolusu sarılmadır… Haydi ne duruyorsun hala dökün üzerindekileri kal kendinle , yüreğinle ve bak şimdi aynaya gördüğün aynı kişi mi? Değilse başardın dostum sende artık insansın.
İnsana Güven’in kurucusu Metin Hara’nın çok sevdiğim bir hikayesi var. Bir çocuğun ufacık bir taşa yüklediği değerle,hayaliyle alakalı. Videoyu paylaşmak istiyorum izninizle. O’nun ağzından dinlemeniz daha doğru olur kanısındayım; çünkü hikayenin devamı uzun ve kendimizle alakalı. Ben susuyorum Metin Hara konuşuyor, buyrun.
https://www.youtube.com/watch?v=5yrqi00k_IQ