içinde

Ezreal

Ne kadar çok zaman geçti değil mi Ezreal, diyerek uyandırdım onu daldığı düşüncelerden. Lanetlenmiş bir meleğe göre çok fazla düşünüyor ve çok acı çekiyordu. Oysa acı çektirmesi gereken oydu, adım attığı her yere ölümü ve acıyı götürürdü. Yaşayan herkes onun kurbanıydı, o istese de istemese de. Toparlanmaya çalışır bir vaziyette, haklısın, dedi. Çok fazla zaman geçti Serena ama sen hala burdasın.

Sesindeki gizleyemediği o şaşkınlıkta çok haklıydı, ben de şaşırıyordum kimi zaman, hala onun yanında olduğum için. Garip bir şekilde bağlıydım ona, sevdiğim, inandığım her şeyi cehennemin dipsiz kuyularına hapsetmiş olmasını umursamıyordum. Onun yanında olmak büyük yaralar açsa da, açtığı o büyük yaraları kapatıyordu. Onu ilk tanıdığımda çok küçüktüm, yıkık dökük tek odalı evimizin ortasında tüm ihtişamıyla duruyordu. Kan kızılına boyanmış kanatları evin her kuytu köşesini karanlığa boyuyordu. Önce annemin, ardından babamın, onun hemen ardından da kardeşimin gidişini izledim. İşte o an diz çöküp ona bunu yapmaması için yalvarmak istedim ama olmadı. Gözlerimin içine baktığı an diz çökmek yerine onun dizlerinin dibinden bir an olsun ayrılmamayı diledim.

Her şey için, yaşadığın her şey için özür dilerim, dedi titrek bir sesle. Onun bu suçluluk hissine katlanamadığım gerçeğini anımsayarak dağıttım düşüncelerimi. Titrek ellerimi uzattım yüzüne, parmaklarımı pürüzsüz teninde şefkatle dolaştırdıktan sonra dudaklarına dokundum. Hayır, sus, dedim. Sen suçlu değilsin, suçlu olan tek kişi Tanrı. Haklıydım ve bunu biliyordu. Haklı olmamdan nefret ettiğini de ben biliyordum. Öfkeyle kalktı yerinden, evin içinde birkaç adım attıktan sonra neden diye sordu. Neden, herkese sonu olan bir kader biçmişken, bana, evladına sonu olmayan, lanetli bir kaderi layık gördü? Neden! Bu sorunun cevabını sonsuza kadar öğrenemeyeceğinden emindi ama ben sonsuzun çok yakın olduğunun farkındaydım.

Yavaşça doğruldum, ondan bu gerçeği daha fazla saklamamam gerektiğini biliyordum. Tanrı’ya bir söz vermiştim ama daha fazla böyle acı çekmesine göz yumamazdım. O acı çekmemeliydi, çektirmeliydi. Aynanın önüne geçtim ve kendimi izlemeye başladım uzun uzun. Kırışmış suratımı, titreyen ellerimi izledim. Şaşkın şaşkın beni izlediğine emindim. Çünkü aynalardan kaçan ben, şimdi kendime bakıyordum. Bir şeyler olduğunu fark etmiş gibi sormaya kalkıştı. Tek elimi ona doğru kaldırarak susturdum.

Sonsuzluk sandığından daha yakın Ezreal, dedim. Farkında mısın bilmiyorum, hiçbir zaman senin gözlerinin içine bakmadım. Küçük bir çocukken de, genç bir kızken de, yaşlı bir kadınken de. Kendime de bakmadım. Seni hangi tarihte tanıdım, bilmiyorum. Üzerinden ne kadar sene geçti, bilmiyorum. Sadece kırışan ve titreyen ellerimi izledim. Çünkü bilirsem sana veda etmeliydim, senin lanetin ölüm değildi, acı değildi. Bendim. Artık katlanamıyorum. Sırf seninle olmak için sana bunu yapamam.

Usulca döndüm arkamı, şaşkın bakışlarını buluşturdum gözlerimle. Önce yüreğim avuçlarının içinde eziliyormuş gibi hissettim, daha sonra ruhum bedenimden çekildi. Ona ettiğim ilk ve son vedamdı. Son nefesimi verirken kollarındaydım ve ardından onunla beraber Tanrı’nın huzurunda.

Yazar Yaren Gece ÖZTÜRK

Siz Ve Biz Blog Editörü - Adana

Bir yanıt yazın

Ayşe Kulin’den Son

Böğürtlen Kışı – Sarah Jio