ruhesim

Ruh Eşime Mektuplar

I. MEKTUP

mektup1

Sevgilim, sevgili ruh eşim,

Sence de biraz geç kalmadın mı benimle buluşmak için? Neredesin?

Nymphaea
10.10.2016

II. MEKTUP

mektup2

Sevgilim, sevgili ruh eşim,

Günler fikrimi sormaksızın geçip gidiyor.. Sonbaharı yarıladık, belki ben yazda kalmak istiyordum, zamanın kişisel tercihlere hiç saygısı yok..

Yine kendi kendime allayıp pulladığım günlerden birinin akşamındayım ve yine sen yoksun.. Tamam kendi başıma hallediyor olabilirim ama hayatımda olup da süslemelere katılsan hiç fena olmazdı..

Her günü allayıp pullamak mümkün olmuyor bazen.. Bazen eski yaralarımın ince ince sızladığı anlar oluyor, gün içinde sürekli acıtıcı anılar gözümün önüne üşüşüyor böyle zamanlarda, kalın bir sis perdesinin altında kalmışım da önümü göremiyormuşum gibi.. Tamam, insan çıplak doğmuş ve yaşadıklarıyla bir kıyafeti gibi giymiş olabilir kişiliğini. “YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR” Ataol Behramoğlu’na parantez içinde sevgiler, saygılar.. Ancak keder verici yaşanılmışlıkları hatırlamakla kalmayıp tekrar yaşayınca kızıyorum kendime, ‘kaçak günler’ diye adlandırıyorum böyle günleri, iznim dışında kafalarınca hareket edip gereksiz hüzne boğuyorlar beni!

Sevgilim, sevgili ruh eşim, bu dünyada benimle aynı anda var olma ihtimalini düşünmek keyiflendiriyor beni, karşılaşırsak muhteşem olacak, olmasa da sana seslenebiliyorum ya bu da çok güzel. Arada yokluğun yüzünden söylendiğim anlar olabilir, nadiren gelmeyişin nedeniyle öfkeyle bağırıp çağırabilirim sana hatta. Çok da aldırma böyle çıkışlarıma, herkes bazen sol tarafından kalkabilir, değil mi? J

Evet, seninle konuşabiliyorum ve farkında olmasan da sen de beni dinliyorsun J. O yüzden seninle konuşurken kelimeleri incelikle seçmeliyim, ruhumdan ruhuna akıyor olmalı ya söylediklerim, sözcüklerim sevgi ve şefkatle okşamalı gittikleri yeri.. Yanımdaymışsın gibi elini tutmalı sıcacık, kalbinde yeni bir dil oluşturmalı hatta, ikimize özel, sadece ikimizin sahip olduğu..

Bugün gök karman çormandı, açılsam mı kapansam mı diye düşünüp duruyordu sanki, günün doğsam mı doğmasam mı diye karar veremediği karanlık göklü, sabah 5-6 saatleri olur ya, onun öncesini hazırlıyor gibi.. İçim sıkıldı bir ara bu kararsızlıktan, pencereden odama ışık girmiyorsa da odam kendi kendine aydınlanabilsin diye bir güneş yaptım keçeden. Oldukça sevimli oldu bence. Gönlüm için parıldayacak bir güneş..

Sevgilim, gece yarısını geçmiş saat, yeni güne birlikte merhaba diyelim mi? Yeni gün, birbirlerini yıllardır görmeyen sevenlerin kavuşması kadar mutlu olsun, yeni gün dilediği oyunu oynayabileceği birini bulmuş bir çocuk kadar neşeli olsun, yeni gün dünyevi dertlerinden az da olsa arınmış bir emeklinin deniz kenarında okuduğu kitabıyla geçirdiği saatler kadar huzurlu olsun.. Yeni gün bu dünyada kavuşacaksak en hızlısından birbirimize akışımızı sağlayan bir aracı olsun..

İyi ol sevgilim,
Nymphaea
12.10.2016

III. MEKTUP

mektup

Sevgilim, sevgili ruh eşim,

Bugünlerde işler pek yolunda değil kalbimde ve zihnimde. Günlerin bir kısmı, gece yarısı şiddetli bir fırtınanın ortasında kalmış, çığlıkları çaresiz, küçük bir sandal gibi devrilip batıyor sanki; bir kısmı, haksız yere azarlanmış ve hatta hırpalanmış bir sokak köpeği kadar fark edilmemeye mahkum mazlumların kederli gözlerine sahip; bir kısmı, bir ağır işçinin akşam vakti ağrıyan kasları kadar dinlenmeye muhtaç bir şekilde hareketsiz.

Sessizim bugünlerde, sessizliğim görseller içerebiliyor tabi.. Kırılan bir bardak kadar sessizim, kendini yerlere atarak ağlayan bir çocuk kadar, elli katlı bir binanın patlayışı kadar görsel ve sessizim..

Bugünlerde işler pek yolunda değil kalbimde.. Kalbimin sevmelerle kendini hoşnut eden dokusu kasılıyor, küçük yırtıklar oluşuyor üzerinde. Kendi içimde kalmaya devam ettikçe bir ergenin isyanı gibi kendine zarar vermeye kalkıyor sanki kalbim..

Bugünlerde işler pek yolunda değil zihnimde.. Karanlık düşünceler gelip kamp kurmuşlar sanki alabildiğine denizle dolu zihnimin sahilinde. Kayıplar geliyor sürekli gözümün önüne, mutsuz hatıralar..

Sevgilim, sevgili ruh eşim, tut elimden, bir uçurum olmasa dahi küçükçe bir tepeden düşüp kendimi incitecek bir yerdeyim. Çocukken fazlasıyla kanadı dizlerim, avuç içlerim.. Tatlı oyunların sonrasında umursanmayacak yaralardı onlar acıtıcı olsa da.. Şu anda ise kanayan bir yara fikri oldukça korkutabiliyor beni.

“Kağıttanmış kederi kelimelerin
boşluğun acısı cümleden ince”

Diyor Haydar Ergülen, sana yazarken kelimelerimin sitem edebileceği tek muhatap kağıtlardır muhtemelen.. “Niçin sitem edeceksin?” diye sormalısın burada.. Neredesin şu anda, ne ile meşgulsün bilmiyorum ama sana ihtiyacım var ve sen yoksun.. Sitem etmek için geçerli bir neden sayabilirim bunu sanırım.

Benim en sevdiğim iki renk var biliyor muydun sevgilim? Elbette bilmiyorsun. Kahverengi ve yeşil. Dün e maillerimi kurcalıyordum, gereksiz maillerden birinin başlığı ‘in the green’ idi. Çok ilham verici bir başlık.. Birkaç gündür devam eden keder hallerime bir mola oldu ‘in the green’ düşüncesinin getirdikleri. Kendimi gönlümce bir yeşil içerisinde hayal ettim bir an.. Parlak yeşiller değil ama, askeri yeşiller, ya da kızıl gölgelerle karışmış yeşiller. Bir gün batımı kızıl, içinde bir göl yeşil, çevresinde orman yeşil, hava bulanık bir yeşil sanki. Ben nerdeyim, gölün içinde mi, hayır, hava kararırken sevmiyorum muhtemelen göle girmeyi, korkutucu geliyor.. Üstüm ıslak ama, dizlerimin hizasında, kolsuz, krem rengi, bol bir elbise giymişim. On dakika kadar olmuş gölden çıkalı, kendimi hafif hissediyorum, saçlarımdan süzülen damlaların boynuma değmesi huzur veriyor, hafiften esen rüzgarın içimi üşütmesiyle.. Beş dakika daha oturup kalkacağım, güneş gözden tamamen kaybolmadan.. Yuvamda gibi hissediyorum şimdi, sevdiğim renklerle bezenmişim, yumuşacık yeşil ve kızıl ve toprak kahverengi, öfkeli bir güneşin altında yanıp tutuşan parlaklıkları yok kızıllıkların. Benim gibiler sanki ya da olmayı özlediğim şey gibiler; sakin, oldukları gibi günü tamamlamış, yumuşak, sarmalayıcı… Yürüyüp gideceğim birazdan, güneş gidiyor çünkü, karanlıkta tek başına olmayı sevmiyorum.

Sevgilim, sevgili ruh eşim, bu mektup kendimi sana gereksiz yere de olsa anlatma çabasına girmişken, karanlık bir odada yeni yıkanmış fotoğraflar gibi olmuş olabilir, var olan aydınlatıcı renklerini odanın loşluğunda gösteremeyen ve nemli. Şu sıralar gün batımlarını yaşıyorum, yarın ve ondan sonraki sabahlar yine güneş doğacak ve ben gün ışığıyla dolacağım yeni mektuplarla pencerene..

İyi ol sevgilim,

Nymphaea

21.10.2016

Dinle00:00
1.0x

Yazıya yorum bırakın

Önceki Yazı

Sonraki Yazı

Takip Edin
Arama Trend
Rastgele Yazılar
Yükleniyor

Oturum açma 3 saniye...

Kaydolma 3 saniye...