İlkokul öğrencilerinin gözünde o kadar yücedir ki öğretmen, o her şeyi bilir. Onlara bilmiyorum diyemezsin. Bu büyük bir hayal kırıklığıdır onlar için. Öyle ya adı üstünde öğretmen, o her şeyi zaten öğrenmiştir.
Bu durumların yıkıldığı, kala kaldığı anları vardır öğretmenin de… Yaşı kaç olursa olsun, öyle çocuklar tanırsınız ki, size hayatın derslerini verir, onlardan öğrendiklerinizle biraz daha büyürsünüz.
Bir çocuk tanırsınız… Sizin farkında olmadan yaptığınız bir yanlışa cevabı, tokat gibidir. Akademik başarı her zaman ölçüt değildir, bunu öğrenirsiniz.
Mesleğimin ilk yıllarında sınavda düşük not alan bir öğrencime kızmıştım. Klasiktir, “Bu soruyu nasıl yanlış yaparsın.” diye. Çocuk çok utanmıştı. “Çocuğum hiç bir şey bilmiyorsan, tam karşında duvarda asılı, oradan bakıp yapsaydın ya.” Çocuk yere diktiği gözlerini kaldırıp, “Öğretmenim, kopya çekmek istemedim.” demişti. Utanç duygusunun eşliğinde büyük bir gururla öğrencime sarıldığım günü hiç unutmuyorum. O asıl isteneni öğrenmişti ve bana çok güzel bir ders vermişti.
Yalanın, riyakarlığın, haksızlığın ve bilgi hırsızlığının yaşandığı şu son zamanlarda, ahlaklı bireyler yetiştirebilmektir artık öğretmen olmak. Öyle değil mi?
Ve bir çocuk tanırsınız… O küçücük yürekten dert küpü olduğunu düşündüğünüz hayatınızın ne kadar sancısız, üzüldüğünüz şeylerin ne kadar önemsiz, kırk nazla geçirdiğiniz hastalıklarınızın ne kadar basit olduğunu öğrenirsiniz.
Ağrılarına, yaralarına, çocukluğunu doya doya yaşayamamasına rağmen hayata sımsıkı tutunmuş bir çocuk size o kadar çok şey öğretir ki, kalemim bile suskun yazamıyorum.
Ve bir savaşın çocuğu, gelir oturur sıralarınıza… Çok uzaklarda hayatını, anılarını, hayallerini bırakıp gelmiştir. Farklı bir dil, farklı bir kültür, farklı bir alfabe boğar onu öldüresiye… Ama gösterdiği azim ve söylediği sözler çok şey öğretir size.
“Öğretmenim, derslerde sürekli Atatürk’ ten bahsediyorsunuz. Arkadaşlarım sorduğunuz sorulara cevap bile veremiyor, hâlâ onu bilmiyorlar. O, sizi savaştan kurtarmış. Ben onu tanımayı çok istiyorum .”
Ne kadar şanslı bir millet olduğumuzu ve ecdadımızın bizim için yaptıklarını öyle güzel öğretir ki, minnetin katlanır bir dağ oluverir.
Bir gün de size bir soru sorar: “Öğretmenim, bir insanın sahip olduğu en değerli şey nedir, biliyor musunuz?” diye ve yine kendi cevaplar. “Aklıdır öğretmenim. Ben bu aklımı en iyi şekilde kullanıp çok başarılı olacağım, göreceksiniz.”
O gözlerde parıldayan ışık ilham verir size, hiçbir şey için geç değildir, öğrenirsiniz. Bir derste ona ayıracağınız zamanlar kısıtlıdır ama o bununla yetinmez, her sabah elinde kitabıyla okul servisinde yakalar sizi, teneffüslerde sürekli peşinizde koşar bir harf öğreneyim diye…
Yeter ki sen öğren çocuk, sen bir harf öğren, ben senin kırk yıl kölen olurum.