Deniz ne güzel kelimedir… Zikredilince kiminin aklına yaz, kiminin aklına umut, kiminin aklına ufuk noktası, kiminin aklına gökyüzü gelir..
Benim de öyleydi aslında birkaç ay öncesine kadar. Sonra bir gün ben buna rastlantı diyemeyeceğim ama adını da koyamadığım bir şekilde Deniz’le tanıştım, Deniz’imle tanıştım… Denizle ilgili bütün kavramları unuttum şimdi deniz denilince aklıma sadece meleğim, Deniz’im geliyor.
İşten eve yorgun argın surat beş karış bir şekilde gelirim hep ama apartmanımızın altında oynayan çocukları gördüğümde gülümsemeden geçemem hiç. Çünkü çocuk umut demektir, umuda sırtını dönersen hayatını yaşanmaz hale sokarsın. O benim umut diye adlandırdığım çocukların içinde öyle bir çift göz vardı ki… Bana öyle bakıyordu ki sanki gel beni sev başımı okşa der gibi, ama bir yandan da korkar gibi… Dayanamadım gittim yanına önce saçını okşadım sonra yüzüme baktı gülümsedi kucağıma aldım ‘Senin adın ne? ‘ dedim güldü ‘Deniççççç’ dedi…
Öyle güzeldi ki o kafasını göğsüme yaslayışı… Aklımdan çıkmıyordu işte. Eve gittim hemen balkona koştum ve izlemeye başladım onu.
Ertesi gün iş çıkışı yine eve gittim. Deniz mi o? Evet o. Bağırdım Deniiiiz Deniiiz koştu yanıma geldi hemen çantamdaki çikolatayı çıkardım sevindi sonra kucağıma aldım öptüm bana nasıl sarılıyor, Allah’ım bu çocukta bir şey var çözemiyorum… Arabadaki baretimi başına geçirdim çok sevdi benim olsun mu dedi ama patronum beni döver diyince hemen çıkardı beğenmedim ben bunu sen al dedi…
Ertesi gün apartman görevlimize şu mavili çocuk kimin oğlu dedim Denizimi göstererek… Sorma dedi başlattı anlatmaya. Annesi bunu terketmiş 6 aylıkken başka bir ülkeye kaçmış ordada 2 çocuğu varmış bu da burda kalmış dedi… Bir dakika canım çok yanıyor şu an ama belli etmemeliyim diye yalvarıyorum kendime. EEE diyorum Deniz kimle kalıyor? Babası var bi de dedesi işte babası sabah gider akşam gelir dedesi de yaşlı kendine bakmaktan aciz… Hemen dedesinin yanına gidiyorum kendimi tanıtıyorum nerde oturduğumu gösteriyorum dedesi babamı tanıdığını söylüyor ben de ona Denizi çok sevdiğimi anlatıyorum… O da bana Denizi istediğim zaman gezdirebileceğimi hatta kendisinin Denizi yıkayamadığını arada bir yıkarsam mutlu olacağını söylüyor. Koşuyorum Deniz’e doğru… Çocuklar birikmiş oynuyor ama benim aşkım benim meleğim güneş gibi parlıyor aralarında… Uzaktan izliyorum çocuğun birisi benim canıma bağırıyor topunu vermiyor… Gidiyorum hemen elin çocuğuna atıyorum paparayı bir daha Denize bağırırsan seni dama kilitlerim diye tehdit ediyorum… Deniz çoktan elime yapışmış bile diğerlerine bakın sahibim geldi benim o der gibi. Ölürüm sana Deniz diyorum alıyorum kucağıma, evden temiz çamaşırlarını alıp banyo yapmaya bize gidiyoruz… Deniz bana yarım yamalak diliyle gün içinde neler yaptığını anlatıyor 3 yaşında bi melek ne kadar konuşabilirse o kadar…
Banyo yapmaktan o kadar çok korkuyordu ki ilk başta ağladı… Sonra gözyaşını öptüm onu benim yıkayacağımı söyledim binbir çeşit oyunla yaptırdım banyosunu… Havluya sarıp yatağımın üstüne koyduğumda saçını tararken izledim onu. Ah yavrum ah meleğim kim bırakır seni akıl küpüm param yok dediğimde marketten hiç bir şey istemeyecek kadar akıllısın sen… Keşke benim olsan keşke seni bana verseler… Sonra tırnaklarını kesmek istedim makası görür görmez ağlamaya başladı… Tırnağını derin kestiklerini anlatmaya çalışıyordu. Parmaklarının her birini öptüm sonra ona çizgi film açtım o izlerken ben tırnağını kestim ama ilk kez başkasının tırnağını kestiğim için dualar ede ede kestim… Tırnağının kesildiğini hissetmeyişi bu konuda başarılı olduğumu gösteriyordu…
Birkaç ay böyle her gün birlikte zaman geçirdik Denizimle… Ben ona hikayeler anlatıyordum o heyecanlı heyecanlı dinleyişi ama susmayım diye de hiç ses çıkarmayışı beni benden alıyordu… Belkide ilk kez hikaye dinliyordu kim bilir…
Sonra toplantıya gittim… 3 gün görmedim meleğimi ne anne özlemi ne baba özlemi bu çok değişik bi özlem… Yerken içerken aklıma geliyor ne yapıyor acaba diye düşünüyorum… Ama belliki düşünen sadece ben değilim döndüğümde onu kucağıma aldığımda anlatmaya çalıştığı ilk şey odamın penceresine baktığı bana seslendiği ama benim pencereye çıkmadığım oluyordu. Öfkeliydi bakışları 3 Yaşında bir çocuk gibi değildi sanki sen de mi bırakıp gideceksin beni der gibiydi sarılmıyordu bana koşmuyordu kucağıma… Zar zor gönlünü aldım… Herşey bu kadar güzelken her güzelin sonu vardır klişesini bozmamaya meraklı insanlar vardı tabii ki. Ve benim en yakınlarımdı. Annem Denizle artık mesafeli olmamı onun beni yakında annesi sanacağını evlenip burdan gidince Denizin üzüntüden hastalanacağını söylerken vicdanını peynir ekmekle yemiş gibiydi. Hele babam sakın bir daha yıkamaya getirme başımıza iş mi açacaksın derken çocuk aşığı adam gitmiş başka biri gelmiş gibiydi.
İşte burada en sevdiğim huyum devreye gidiyor… Benim için bir yol doğruysa kimseye ihtiyacım yoktur. Yol benim ayak benim ister yürürüm ayağım kullanılmaz hale kadar ister otururum sonunu merak etmeden…
Hep derim vicdan sesi çok şiddetlidir. Eğer vicdanının sesini dinleyecek bir çok şey yaparsan hayat seni sağır eder… Zalimlerden olursun… Ben Denizi bırakırsam vicdanımın sesi beni sağır eder. Bir daha hayatım boyunca çocuk yapmamaya bile karar verebilirim. Onu bırakmam söz konusu bile değil… O bana böyle sarılırken, kalabalık bir ortamda bana beni kucağına al derken, beni özlerken, işten gelmemi gözlerken bırakamam öylece onu… Peki ben? Her an onu düşünürken iş çıkışları planlarımı onu görmek üzere ayarlamışken, markete gittiğimde oyuncak reyonuna koşacak kadar benimsemişken nasıl bırakırım…
Ne derlerse desinler… Umudumu birkaç varsayıma ama sana alışırsa şöyle olur böyle olura teslim edemem.. Denizim, gökyüzüm, nefesim… Sana yakında okuma ve yazma öğreteceğim, yaşıtlarından önce öğrenecek benim oğlum kalem tutmayı, belki bu yazıyı okursun diye söylüyorum Meryem ablan seni çok seviyor…
Aklıma gelmişken saat 9.50, Deniz uyanmıştır, kahvaltısını yaptı mı acaba…
Teşekkür ederim İrfan bey güzel yorumunuz için
Etkilediniz..Bu dünyada umudun her türlü düşmanı yeneceğini gösterdiniz.Annem dizisinin gerçek olabileceğini gösterdiniz..İnsanlığımızı kaybetmediğimiz efsane gibi gelen o eski yıllarda normal gelebilecek bir hareket kaybettiğimiz bu yıllarda çok olağanüstü geliyor.Ne tuhaf değil mi?Deniz Yakamozunu bulmuş…Anlam kazanmış…tekrar terk edilme duygusunu ona yaşatmadan kolay gelsin diyorum size. Gurur duydum. Varolun!
Kim bilir belki de gerçekten birilerinin dusasıyızdır sizin de söylediğiniz gibi..
Sizin gibi insanların olması bu dünyayı çekilir kılan, umudu hissettiren en önemli şey… Deniz’e bi de benim icin sarılın lütfen, en kocamanından. Adı gibi sonsuz olsun mutluluğu, mutluluğunuz…
Duru kızım, olmadan önce Deniz oğlum olsun isterdim hep. Şimdi Deniz’in hikayesi öyle dokudu ki kalbime… Bir anneyim ben ve yeryüzünde ölümden başka hiçbir şey evladı bıraktıracak bir sebep olarak görülemez. Sizin ise onu sahiplenişiniz apayrı bir güzellik. Deniz’in iyilik meleği olmuşsunuz. Bu yolda yakınlarınızın destek olmasını temenni ederim. Ancak şunu da eklemek isterim. İçinde bulunduğunuz durum, şartlarınız, sizi kararlılıkla ilerlediğiniz bu yolda zorlarsa sadece Deniz’in o size sevgiyle bakan güzel gözleri ve şefkat bekleyen yüzü gelsin aklınıza. Siz onun umudu olmuşsunuz. Onun dünyasında çok büyük bir yer edinmeye başlamışsınız, onu terk etmeyin.
Bir arkadaşım çok lüks bir caddenin kenarında çok yaşlı bir kadın elinde poşetlerle beklerken görmüş,ailesi ile birlikte arabadalarmış önce önünden geçip gitmişler sonra dayanamayıp geri dönmüşler.Teyzeye gitmek istediği yere isterse bırakabileceklerini söylemişler.Yaşlı teyze arabaya binmiş ve Allah’a dua ettim çok yoruldum birini gönder de evime götürsün beni dedim siz geldiniz demiş. Bellimi olur belki birinin duasıyızdır.