Kendi maviliğini havanın bulanık yüzüyle silen gökyüzü, Güneş’in huzmelerini, günün griye boyamış rengiyle birleştirip denizin maviliğiyle buluşturuyordu. Havanın iç karatıcı yüzünün yanı sıra müstehzi hali insanda karmakarışık duygulara sebebiyet veriyordu. Yaşlı kadın, denize biraz daha yaklaşıp gelen bütün havayı sanki nefesi bitmişçesine derince içine çekti, uzun süre gözlerini kapatıp sadece dalgaların küçük çocuklar gibi yerinde durmayışını dinledi. Martıların, evlerini asla terk etmeyip sürekli denizin etrafında süzüşlerini izledi. Etrafta birkaç tane çocuğun bağırışlarına baktı uzun süre, sanki ilk defa konuşan insanları görürcesine dalıp gidiyordu kime baktıysa. Kaç yaşında olduğunu hatırlamaya çalıştı, etraftaki çocukların gürültülerini izlerken. Altmış yaşını geçtiğini fark edince ister istemez kalbinde hafif bir sızlama duyar gibi oldu. Çantasını yavaşça ayaklarının dibine bırakıp hiç tereddüt etmeden sesini olabildiğince çıkartarak “Duyun beni martılar, âşık oldum!”
Etraftaki hoyrat bakışlara aldırmadan, denizi önünü kapatan duvara tutundu yaşlı kadın. Bir anlığına içinden duvara lanet etti, denize yeterince yakın olmasını engelledikleri için. Aklına her zamankinden daha çok fikirlerin bir anda gelip birbirine karışmasıyla yüzündeki derin acının yerini ebabil kuşlarının sinirli bakışları aldı. Derin bir nefes alıp karabasan fikirlerini kafasından bir anlığına sildi. Çantasından aldığı suyu hızla içerek tekrar gözlerini kapattı kısa bir süreliğine. Ayakta durmakta zorlanmıştı artık ne kadardır bu şekilde beklediğini düşündü anlamsız bir şekilde, arkasında duran banka oturdu.
“Bu yaşta olacak şey mi âşık olmak sen aklını kaçırmışsın!” diyerek alt üst olan aklını kontrol etmeye çalışıyordu yaşlı kadın. Kocasını kaybedeli birkaç sene olmuştu sadece. Kocasını yeterince sevmediğini düşündü acımasızca. “Bizim sadece öylesine bir evlilikti” diyerek içini rahatlatmaya çalışıyordu. Şimdi hayatında ilk defa birisini görür görmez, kalbindeki hüzün kendini mutluluk şimşeklerine bırakmıştı. Her aklına geldiğinde bütün gününün başrolü oluyordu. Işıldayan gözlerindeki sıcaklığı unutamazdı, sesindeki müstehzi hali adamı daha mükemmeliyetçi yapmıştı. Çantasından çıkardığı sigarayı yaktı âşık olduğu adamı düşünürken, sinirden ellerinin uyuştuğunu fark etti. “Bu olamaz benden çok küçük, bu olamaz!” ilk defa kendini bu kadar çıkmazda hissediyordu. Geçen sene olanları istemsizce tekrar düşünmeye başladı, ne kadar da çocuklaştığını anladı…
GEÇEN SENE
Serçe kuşları, ekin tarlarındaki yuvalarını terk edip denizin üstünde acemice yolunu şaşırdıkları bir öğlendi. Kavurucu sıcak sokakta geçen kedilerin hareketsiz, uykulu kalmalarına sebep olmuştu. Martılar, her zamanki yerlerinde uçuşup duruyorlardı, sıcağın müstehzi haline aldırmadan. Güneş heybesinde biriktirdiği sıcaklığı amansızca yayıyordu etrafa. Yaşlı kadın, her şey normale döndürmek istercesine sahil şeridini dolaşıyordu. Kimsenin olmaması daha iyi hissettirmişti.
Etrafta bir ağaç bulmaya çalıştı, dolaşmaktan ayaklarının ağrıdığını anladığında. Çantasını hemen yanına koyup sigarasını yakmaya başladı. Denizin dalgalarını her hissettiğinde yüzündeki sinirler yumuşuyordu. “Nerde olursam olayım denizi de yanımda götürmem gerekiyor!” diyordu içinden hafif bir gülümse yaşarken.
Yanında bir adam oturunca kendini biraz rahatsız hissetmişti. Tek başına olunca kendi kendine konuşuyordu, şimdi sadece kendi içindekiyle sessizce dertleşecekti hem de denizin dalgalarındaki gürültüyü büyük bir mutlulukla izlerken.
“Bugün hava her zamankinden daha huzurlu gelmiyor mu size de?” yaşlı kadın etrafına bakındı başkasına söyleme ihtimalini düşünürken, Etrafta kimsenin olmadığını fark edince hızlı bir şekilde adama dönerek “Ah evet, bugün güzel hava, hep güzeldir” dedi kadın, adamı onaylamak mecburiyetinde hissetmişti. Adama dönüp bir daha baktı, gözleri denizdeydi. Üzerindeki siyah takım elbisenin şıklığı kadının dikkatini çekmişti. Yüzüne bakmaya çalıştı gözlerini görmek istercesine. Göz göze gelmişlerdi. Yaşlı kadın, adamın ela gözlerindeki derinliği görür gibi oldu. İstemsizce saçıyla oynamaya başlamıştı, küçük bir kız çocuğu gibi.
Adamla konuşmayı sürdürüyordu keyif alarak. İlk defa burada otururken bir kişiyle bu kadar güzel sohbet ettiğini fark etti. “Bütün gece şiir okusa bu sese tekrar tekrar âşık olabilirim” diye düşünüyordu içinden, bu düşüncenin utançlığını yaşamıştı kısa bir süreliğine.
Saatin kaç olduğunu unutmuş bir şekilde neredeyse gelmiş geçmiş bütün şairlerden bahsetmişlerdi
“Turgut Uyar bir başka efendim, şiirlerindeki tek bir sözü bazen saatlerce düşündüğüm oluyor.” Dedi adam “Sabahattin Ali’nin şiirleri de romanları da her insanı farklı bir dünyaya götürecek tarzda.” Dedi yaşlı kadın, sigarasını yere atıp ayaklarıyla hafif ezince. Konuşma bir süre daha devam ettikten sonra adamın eve gitme vakti yaklaşmıştı. Yaşlı kadın ilk defa birisinin gidişine üzülmüştü. Kendisi de biraz kaldıktan sonra hızlıca eve gitti. Gece boyunca şair ruhlu adamın sesini, konuşmalarını hayal etti. Neden adamın ismini sormadığını fark edince kendinden nefret edercesine sigarasını aldı sehpadan. Adamı Her hatırladığında bir çocuk gibi yüzü kızarıyordu.
“Belli bir yaştan sonra çocuklaşmak bu olsa gerek. Duygularını, sinirlerini, sevincini… Kontrol edememek ne acı bir yaşantı Allah’ım” diyordu kadın.
Hiç uyumadan sabaha kadar şiir dinledi. Yaşlı kadın, her gün aynı saatte gitmesine rağmen adamı bir daha asla göremedi.
“Belki bu yaşta sadece böyle bir duygu yaşamam Tanrının bir lütfudur, âşık olmak, her zaman yan yana olmak değildir belki de. Ben bir daha görmesem de o güne, o adama, o günkü Güneş’e, Martılara bile hep âşık olarak kalacağım, anılara âşık olmak da böyle bir duygu!”