içinde

Gamsız Prenses

Okudukça güldüğüm ve biraz kanıma işleseymiş dediğim bir argo kelime var. Yine de yazamam. Gamsız ….. Yani dünya yansa “Bana ne yaaaa” diyebilmeyi çok isterken bir Mükemmelliyetçilik geni DNA’mda halay çekiyor. Bazılarının böbürlenerek dile getirdiği bu kavramın kötü yanlarından bahsedeceğim bu yazıda. Bu kavram, kimisine göre panik atak, depresyon, tükenmişlik sendromu gibi hastalıklarla eşdeğer ölçüde ele alınıp “Çağımızın Hastalığı” olarak tanımlanırken; bazı psikologlar tarafından sadece karakteristik özellik olarak adlandırılmaktadır. Kişinin “Kusursuzluğu Bulma Çabası” da diyebiliriz. Çevremde bu tanıma uyacak tek kişi tanıyorum. O da benim !!! Bu sebeple örneklemelerimi kendi üzerimden vereceğim ve bu yönümle ne çekilmez biri olduğumu da açığa çıkarmış olacağım 

Öncelikle mükemmelliyetçiliğin her iki boyutundan da bahsedelim. İlki, kişinin kendi ile ilgili beklentilerini yüksek tutmasını, kusursuzluğu yakalamaya çalışmasını ve yaptığı her işte başarılı olmaya uğraşmasını tanımlarken; diğer boyut ise başkalarının bireyden yüksek beklentilerinin olmasını tanımlar. Bu konuyla ilgili bilimsel bir araştırmaya rastlamadığım için bana göre sadece “kişinin kendi ile ilgili mükemmelliyetçiliğinden” söz edebiliriz. Çünkü bir başkası zaten bizden her zaman kusursuz bir iş ister. Hangimizin müdürü, patronu işi tam yapmadığımızda “Olsun bu kadarı için de eline sağlık.” dedi ki… Bu karakteristik özellik, her ne kadar kişiyi başarıya teşvik etse de zorlamanın da alemi yok. “Rahat olun!” diyeceğim; yalnız bunu kendime bir türlü diyemiyorum.

İnsan, mükemmel bir yaratıktır ve mükemmel olan tek varlık bizi Yaratandır. İnsanoğlu, her ne yaparsa yapsın bu evreye ulaşamayacaktır; ama yine de nirvanaya ulaşmak için çabalamaktan da geri kalmayacaktır. Bir kadın olarak bu konuyu biraz daha özelleştirip örneklemelerimi bu doğrultuda vermek istiyorum. Bu huyum mu desem yoksa afilli adıyla karakteristik özelliğim, evliliğimden sonra iyice gün yüzüne çıkmaya ve hayatımı bir tık daha zorlaştırmaya başladı. İçimde bir yerde bana sürekli komut veren bir ses, hem iş kadını hem de ev kadını olarak her ikisini de en iyi şekilde yapmak zorunda olduğumu söyleyip duruyordu. Sabah işe başlayış saatlerimiz farklı olsa da eşimin kahvaltısını hazır etmeli, akşam yemeğini bekletmemeli, yemeğinin hemen arkasından çayını vermeli bu esnada ev daima düzenli, derli toplu olmalı, çamaşır, ütü vb şeyler biriktirilmemeli… diye uzayan ev hanımlarının aşina olduğu listeyi kusursuz bir şekilde yapmalıydım. Buna paralel olarak işimde de müdürümü yaptığım çalışmalarla memnun etmeliydim. Belki de bendeki “mükemmeliyetçilik” değil de “memnuniyetçilik”tir. İkisi birbirine çok yakın ama bir o kadar da farklı ve ikisini de aynı bedende taşıyor olmak oldukça yıpratıcı. Benim gibi bu iki özelliği aynı bünyede taşıyan insanlar, kendileri için değil başkaları için yaşıyorlar diyebiliriz. Aslında amaç; mükemmel olarak başkasını memnun etmeye çalışmak. Elbette biz de memnun ve mutlu oluyoruz ama mutluluğumuz, karşımızdakinin mutluluğundan ileri gelmektedir. En azından benim açımdan öyle.

Daha da somutlaştıralım konuyu : Diyelim ki 4 kişilik misafir gelecek ve toplamda 6 kişi olacağız. Mükemmelci ve memnuniyetçi ben, öncelikle yemek listesini yapar ( nerde yapılması zor yemek var onu seçerim. Neden? Çünkü ben deliyim :)) sonrasında sunum şekline karar veririm. Turizmci yönümü kullanarak, Ala- Carte mı yoksa açık büfe mi servis yapmalıyım diye düşünür de dururum. Evim mis gibi kokmalı, her şey yerli yerinde olmalı ki ben çocuklu bir kadınken bunun olmasının imkansızlığı üzerime bir karabasan gibi çökerken varın siz düşünün bir insan psikolojisinin nelere maruz kaldığını…Başka bir örnek; perdelerin açılış yönü aynı olmalı, tül perde ile güneşlik aynı hizada yer almalı gibi gibi.  Evdeki her eşyanın mutlaka bir yeri vardır ve o eşya yerinde güzeldir felsefesiyle hareket ederim . İş yaşamımdan da hemen bir örnek vermek gerekirse… İlk üniversitem turizmcilik (babamı memnun etmek için), ikinci üniversite iktisat ( eşimi memnun etmek için), üçüncü üniversite isg uzmanlığı ( burada kimseyi memnun etme amacı yoktu). Ancak şuan bir firmada kimyasal ürünler alıyorum;10 kişinin de şefiyim; ama çoğu zaman onlara verdiği işi defalarca kontrol eder, bazen kendim yaparım. Bu işte hiç bilmediğim daha önce hiç duymadığım pek çok terimle karşılaştım, araştırdım kendim buldum. Neden? Çünkü bunu kendim yapmalıydım, çözebilirim, başarabilirim, internetten araştırıp bulabilirim. Edebilirim, yapabilirim, başarabilirim… işte kendimden beklentilerimi en yüksekte tuttuğum nokta.

Şimdi buradan hem kendime hem de benim gibi olanlara sesleneyim. Umarım dinlerim, dinlersiniz. Kendinizi rahat bırakın, ruhunuzu serbest bırakın. Misafir umduğunu değil bulduğunu yer. Çocukluysanız eviniz dağınık olabilir. (Zaten kirli olmaması gerekir.) Ne diye kendimizi yoruyoruz. Bu sebepten hayatta hiç kimseyi memnun edemeyeceğiniz için işlerinizde ve kendinizde mükemmelliğe ulaşmaya çalışmayın. Zaten mükemmellik diye bir seviyeye insanoğlu hiçbir koşulda erişemez; tıpkı bu yazının da mükemmel olmadığı gibi hiç bir şey mükemmel değildir.

Yazar SMYRNA

Siz Ve Biz Blog Editörü
Always Hope But Never Expect - Adana

Bir yanıt yazın

URSARİ’nin OĞLU – Xavıer Laurent Petit

Öğlen Gelen Aşk