Yerde kırık bir ayna bulup duvara assanız sanat olur mu? Peki ya çömlek kırıklarından bir şekil oluştursanız? Ya da onları bir resme dahil etseniz?Bazı kişiler bütün bu sorulara gür bir sesle “evet” yanıtını verecektir.
Kendine Mal Etme Nedir?
Her ne kadar kendine mal etmenin doğası, tanımını yoruma açık bıraksa da genellikle bir şeyi alıp onu baştaki özgün tarzından farklı şekillerde kullanma yoluyla sanat yapmak diye tanımlanır. Bu iş, sanatçı nezdinde büyük bir çabayı gerektirebilir; tıpkı Andy Warhol’un Campbell marka çorba konserve kutusunu yeniden, ayrıntılı tasarlamasında olduğu gibi. Öte yandan kendine mal etme işi, hiçbir çaba gerektirmeyebilir de, tıpkı Marcel Duchamp’ın üzerinde Kırık Yol Yerine başlığı yazılı olan kar küreğinde olduğu gibi.
Uyarlanan nesne günlük hayatta kullanılan bir nesne olabilir; araba lastiği, kırık bir mobilya, hatta bir taş ya da sopa bile. Ya da mevcut bir sanat eseri de olabilir, sözgelimi bir film (ya da film derlemesi), bir fotoğraf, hatta Mona Lisa gibi meşhur bir resim. Bazı eleştirmenler, bu şekilde uyarlanan pek çok nesneyi hakiki sanat olarak görmezken başkaları da bir şeyin hakiki sanat kategorisine girmesinin tek ölçütünün, sanatçının onu böyle sergilemesi olduğunu savunuyorlar.
Kendine Mal Etmenin Öncüleri
Kendine mal etmenin kökleri, MÖ 200 dolaylarında Çin’de uygulanan erken dönem kolaj tekniklerine dayanır, ama bunun bir sanat hareketi olarak ortaya çıkışı yirminci yüzyılın başlarına denk gelir. O dönemde, Pablo Picasso ve Georges Braque gibi modernist ressamlar gazete kupürleri, elbiseler ya da duvar kağıtları gibi sıradan nesneleri resimlerine katmaya başladılar. Harici nesnelerin esere dahil edilmesi, eserin görsel çehresini değiştirmenin yanı sıra baştaki amaca uygun duyguları da esere katar. Sözgelimi Picasso’nun Gitar, Partisyan, Bardak (Guitarra, partitura, vaso) adlı eserindeki gazete kupürleri, o zamanların tartışma konusu olan Balkan Savaşı’na gönderme yapar.
Bu sanatçıların yapıtları, her ne kadar buluntu nesneler ve uyarlanmış unsurlar taşısa da çeşitli öğelerden oluşan ayırt edilebilir ölçüde yeni sanat yapıtlarıdır. Ancak Marcel Duchamp’ın buluntu nesnelerle çalışmaya başlamasından itibaren “sanat” tanımı temelli değişecektir.
Bir Adamın Çöpü…
Picasso ve Braque, buluntu nesneleri sanatlarında kullanırken, Duchamp birtakım nesneler bulup onları öylece sergilemeyi sanat diye nitelendirecek kadar ileri gitti. Bisiklet Tekerleği isimli eseriyle sonradan hazır yapılmış diye ünlenecek bir sanat tekniğine öncülük etti. Bu eseri, bir bisiklet çatalı ile tekerleğini atölyesindeki bir tabureye baş aşağı monte ederek yapmıştı. Daha sonra bu eserini sanat yapmak amacıyla üretmediğini, sadece görünüşünden hoşlandığını ısrarla söyleyecekti. Fakat Bisiklet Tekerleği ile ilgili baştaki niyeti ne olursa olsun, sıradan objeleri sanat eseri olarak sergileme fikrini savundu ve yeni yapıtlar ortaya koymaya devam etti. Bunlar arasında Şişe Askısı, (yanında yazısı olan metalden yapılmış şişe kurutma askısı) ve Tarak (köpeği tımarlamak için kullanılan ve yanında yazısı olan bir alet) gibi çalışmaları da vardı. Duchamp, geleneksel sanatın kurallarını değiştirmekten büyük keyif alırken, onun “hazır yapılmış” eserleri her zaman takdirle karşılanmadı. Çeşme adındaki pisuarını, Bağımsız Sanatçılar Cemiyetinin 1917’de yapılan sergisine gönderdiğinde eser, anında reddedildi. Buna rağmen sanat camiasına boyun eğmek yerine bu camianın sınırlarını daha çok zorlamaktan geri durmadı. Nitekim sakal ve bıyık taşıyan Mona Lisa kopyası olan 1919 tarihli L.H.O.O.Q adlı eser bu çabasının bir ürünüdür. Sesli okunduğunda, eserin ismi Fransızca bir ifadeye karşılık geliyor: “Elle e chaud au cul.” Bu ifadenin doğrudan tercümesi ise şudur: “Kızıl kalçaları çok güzel. “Onun bu ve buna benzer eserleri, sanat camiasını çoğunlukla kızdırmasının yanı sıra kendine mal etmenin meşruiyeti meshelesini de gündeme getirmiştir.
Sanat Eserinin Sahibi Kimdir?
Kendine mal etme, buluntu nesneleri yeni ve ilginç şekillerde kullanmanın yanı sıra sanatçının bitmiş eserleri alıp büyük ölçüde değiştirmesi ya da hiç değiştirmemesi şeklinde de karşımıza çıkmaktadır. Sözgelimi, fotoğrafçı Sherrie Levine, 1980’de “Walker Evans’ın Ardından”adında bir sergi açtı. Bu sergi Walker Evans’ın Amerika kırsalında çektiği ikonik manzara fotoğraflarından oluşuyordu. Evans’ın varisleri, Levine’i telif hakları ihlaliyle suçlayarak fotoğrafların sergilenmesini önlemek için telif haklarını aldılar.
Bu durum kendine mal etmenin ne zaman sanat, ne zaman hırsızlık olduğu sorusunu gündeme getiriyor. Ve cevap, duruma göre değişiyor.Andy Warhol’un popüler Campbell marka konserve çorba kutuları, genellikle sanat diye kabul görmektedir; çünkü konserve kutusunun görüntüsü ile Warhol’un onun için yaptığı yeni tasarım, doğrudan rekabet içinde değildi. Öte yandan Warhol, Patricia Caulfield’ın çektiği fotoğraflardan serigrafiler yaptığında Caufield dava açtı ve mahkeme aşamasına gelmeden meseleyi aralarında çözdüler.
Bazı sanatçılar ise kendine mal etme çalışmalarının, özgün eserlerin karikatürleri olmaktan öteye geçmediğini ve dolayısıyla telif hakkı ihlalinden muaf tutulması gerektiğini ikna edici şekilde savunmuşken başkaları ise özgün sanatçıya telif hakkı ücretini ödemek ya da kendine mal etme çalışmalarını sergilemeye son vermek zorunda kalmışlardır.