Kağıt. Bir ağaçtan düştüm toprağa. Toprakla ilk buluşmam böyle oldu. Yavaş yavaş filizlenerek gördüm güneşi ve yağmur damlalarını.
Zamanla kök salmaya başladım toprağın derinliklerine. Etrafımı kocaman ağaçlar çevirmiş, kışın yorganım yazın gölgem olmuş. Günlerim aylarım yıllarım geçmiş bende büyümüş ağaç olmuşum. Deli poyrazlarda sarılmış birbirlerini korumuş, sürtünen dallarıyla ısınmış, dallarımızda kuş sesleri, yuvaları, besleyip büyüttüğü yavruları olmuş.
Zaman zaman insanların sofralarını serdiği, gölgemizde serinlediği, dallarımıza kurdukları salıncaklarda gülücükler atarak çocukların eğlendiği koskoca bir orman olmuş ben ve dostlarım. Mutlu geçen uzunca bir zamanın ardından ormanımıza gelen insanların diğer insanlardan farklı olduğunu bazı arkadaşlarımızı işaretlediklerinde anladım. İşaretlenen arkadaşlarımızı bir süre sonra başka insanlar aletleri ile gelir aramızdan alıp giderlerdi. Meğer yaşlanan arkadaşlarımızı alıyorlarmış aramızdan.
Anlamıştım. Günü gelip sıranın bana geleceğini benimde arkadaşlarımdan ayrılmak zorunda kalacağımı. Bahar yaz kış derken bir gün geldi bende işaretlendim. Kesilecektim. Ne olacaktı yani bu kadar zaman boşamı yaşamıştım. Arkadaşlarım birer hiç miydi? Bitecek miydi böyle? Soru fırtınaları beynimi oradan oraya savurup duruyordu.
Ve işte beklenen an geldi. Düşmüştüm insanlığın hızarına. Kesilmiştim artık. Uzunca boyumla devrilmiştim yan tarafıma. Tomruk odun kalas derken öz suyuma kadar ayırdılar. Her şey bitti zannederken Kağıt oldum. İnsanlar üzerime bir şeyler yazıp birbirlerine gönderdiler. Haber götürüp getirdim. Bazan bir güvercinin ayağından yeri seyrettim. Anladım hiç bir anın boşa yaşanmadığını. En çokta insanlar duygularını gözyaşları ile döktülerinde üzerime.