Çok da sıcak olmayan bir yaz günü, hafif bir esinti var dışarıda. Bayılırım böyle havalara. Çocukken dışarıda oynamak, gençken evde uzanıp bir şeyler izlemek için en ideal zaman. Yaş ilerledikçe o şans kalmıyor tabi. Şimdi iş hayatının koşturmacası içerisinde o akşamüzeri esintilerini klimalı ofisimde yaşıyorum. Emekli olduktan sonra diyeceğim ama o zaman da ağrıdan sızıdan keyfi olmaz. Allah’tan bugün izinliyim. Evde bu zamanın tadını doyasıya çıkartıyorum.
Televizyonda hep aynı şeyler. Hangi kanalı açsam ya Arka Sokaklar çıkıyor karşıma ya da kadın programları. Allah’tan Netflix çıktı da bir şeyler seçip izleyebiliyoruz. Ona da sansür getireceklermiş. Eşcinsellik fazla ön plandaymış. Haksız da sayılmazlar da size ne? Zaten bu dizileri ve belgeselleri benim yaşımdakiler izliyor. Çocukların etkilenmesinden korkmalarına gerek yok.
Çocuklar demişken, sokaktan sesleri geliyor. Koşuşturuyorlar, birbirlerine sesleniyorlar. O çocukluk ve gençlik yıllarımda evde otururken duymayı en çok sevdiğim sesti. Benim için yaşamın sesi. Ben o sesi duyduğum zaman yaşama sevinci doluyorum. Şimdi bunu sana nasıl anlatsam, o duyguyu nasıl hissettirsem bilemiyorum. Mutlaka senin de vardır böyle içini sevinçle dolduran bir şeyler. İşte öyle bir şey.
Ama bir dakika! Bu devirde sokakta oynayan çocuk sesi mi duyuyorum ben? Nasıl yani? Sokaklar güvenli değil ki! Acaba ben yüksek güvenlikli bir sitede oturduğum için mi çocuklar bu kadar rahat? Olabilir. Bu yüksek güvenlikli site kavramı da bir enteresan. Yavaş yavaş kopuyoruz birbirimizden. Uzaklaşıyoruz. Böyle oldukça da empati yeteneğimizi kaybediyoruz. Anlayamıyoruz ki birbirimizi. Varsa yoksa kendi bireysel yaşamlarımız. Yüksek güvenlikli sitelerde, kendi evimize; yani kabuğumuza çekildik.
Okula tek başına, yürüyerek giden bir çocuk gördünüz mü hiç? Bakın o da yaşam sevincidir. Her şeyden önce güvenli bir ülkede, güvenli bir şehirde yaşadığınızın işaretidir. Hayattır o görüntü. İzlemeye doyamazsınız! Bu cümleyi yazarken bile inanamadım. Hadi öyle bir çocuğu gördünüz, izleyemezsiniz ki! Sapık damgası yemeniz an meselesidir. Hayır paniğe kapılmayın! Siz suçlu değilsiniz, o kadar çok istismar edildi ki çocuklarımız…
İzinliyim demiştim. Sakın yanlış anlamayın. Gerçeği sakladığım falan yok. Şu anda ülkenin büyük bölümü gibi işten çıkartılmış ya da hiç iş bulamamış değilim. Gerçekten sadece izinliyim. Ülkede ne kadar çok işsiz var. Ekonomik kriz yok gibi davranılıyor ama kaç kişi işsiz kaldı bu dönemde? Sadece işsiz kalanlara mı zararı? Eşleri, çocukları… Çocukları düşünüyorum mesela. Sürekli bir şeyler isteyecek. İster tabi. Onun da hakkı. Bütün çocukların hakkı. Babamın parası yok, annem maddi olarak sıkışık bilmez ki! Arkadaşında görmüştür, ister. Televizyonda çıkmıştır, ister.
Ya bu arada, televizyon dedim de aklıma geldi. Şu Youtube kanalları var son dönemlerde çok popüler. Çocuklara hitap ediyorlar. Hani orada konuşan anne ve babaların çocukları hep prens ya da prenses! Biz onlardan nasıl kurtulacağız Allah aşkına? Youtuber olarak çok iyi para kazanabiliyorlar. Çok iyi anlıyorum. Ama bu gidişat toplumun genel düzenini bozmayacak mı? Zengin ve fakirin birbirine bu kadar uzak olduğu başka bir dönem gördü mü acaba dünya? İmkânı olmayan, imkânı olanı izledikçe içerliyordur. Neden benim de böyle bir yaşantım yok diye düşünmez mi? İçinde de vicdan yoksa…
İşte Taksim’de yaşanan olay. İstanbul Teknik Üniversitesi’ni başarı ile bitirmiş, yurtdışında yüksek lisans yapmaya gidecek bir genç. 2 tane eğitimsiz, cahil, aileden eğitim almamış yaratık tarafından öldürüldü. Üzüldük değil mi? Muhtemelen unutmuşsunuzdur. Birkaç gün oldu daha. Ama artık böyle. Haberlerin hepsi sabun köpüğü. Çok çabuk tüketiyoruz. Giden gidiyor. Bizim de hayatımız bir şekilde devam ediyor. Sıra bize gelene kadar…
Neyse lafı çok uzattım. Dünya hızlı dönmeye başlamış sanırım. Bu yüzden de benim başım dönmüş, midem bulanmış. O da çeneme vurduysa demek. Sokaktan çocuk sesleri geliyor hala. Boş ver oynasın çocuklar. Yarın onların da ne olacağı belli değil. Bari şu anın tadını çıkartsınlar. Eğer onlara güzel bir gelecek hazırlamak için elinizden gelen bir şey var, en ufak şey bile olsa lütfen yapın. Kelebek etkisi mi dersiniz, başka şekilde mi hayal edersiniz… Nasıl baktığınızın önemi yok. Birlikten kuvvet doğar işte. Herkes kapısının önünü süpürse misali…
Gündem çok çabuk değişiyor. Biz çok çabuk unutuyoruz. Bugün gülerken yarın ağlıyoruz; öbür gün ise hiçbir şey olmamış gibi göbek atabiliyoruz. Değişik bir dönemde yaşıyoruz. Vesselam…