Bir gün geçecek tüm kötülükler, sen ve ben kalacağız. Mekan neresi olursa olsun, isterse göstersin rotamız ölümü, sen ve ben kalacağız. Belki yoksulluklar kapımızı çalacak, belki çalacak ekmeğimizi kuşlar… Olsun, kuşların tokluğuna mutluluklar kuşanacağız!
Bir gün geçecek tüm kötülükler, sen ve ben kalacağız. Bir günden sonraki her gün de aynı sabaha uyanacağız. Sahi sevgilim, kaç zeytinle doyarız? Bir demlik çayın başında demlenirken sen kalbimin tam ortasında, hangi melodi çınlayacak kulağımda? Hangi şair bulacak o sabahın ertesinde, seni yazma cesaretini? Bana saklanacaksın, bir bana saklı kalacaksın. Teninde keşfe çıktığım sabahlar, rüyalarında sallandığım geceler yaratacağım!
Bir gün geçecek tüm kötülükler, sen ve ben kalacağız. Kuşandığımız tüm ihtimallerle aynı masada göreceğiz kadehin dibini. Şüphelenirken her şeyden, bir bize biçeceğiz doğruluğun tüm payını. Yaşamlar giyineceğiz elin elimdeyken, incinecek tüm ölümler. Çiçeklerle dolacak mezarlıklar, ölü kokusu tenlere karışacak. En güzel ölüm senin teninde kokacak!
Bir gün geldi, tüm kötülüklerin ortasında sadece ben kaldım. Mekanım hiçliğin ortasıyken; rotam hiçbir zaman ölümü gösterme cesaretine bürünemedi. Ne yoksulluklar çaldı kapımı, ne bir başkası. Kirli lokmalarıma kargalar dahi üşüşmedi.
Bir gün geldi, tüm kötülüklerin ortasında sadece ben kaldım. Bir günden sonraki hiçbir sabaha uyanamadım. Güneşim doğmadı. Ne zeytin çıkardım masaya, ne çayı koydum ocağa. Kalbim bir kurak çöl, sessizlik acıtırdı kulaklarımı. Tüm şairler seni yazdı, hiçbirini okuyamadım. Ne sen saklı kaldın, ne ben seni kendime saklamayı başardım. Tenine giden yolları unuttum, kâbuslarla aklımı sıvadım.
Bir gün geldi, tüm kötülüklerin ortasında sadece ben kaldım. Kuşandığım ihtimaller şakaklarıma dayadı namlularını. Kat kat ölümler giyindim üstüme, incindi tüm yaşamak üzerine yapılmış ihtilaller. Yağmalandı mezarlıklarım, şehrimi ölü kokusu sardı. En leş ölüm kokusu, ruhumdan tüm dünyaya yayıldı.
Tüm kötülükler geçti, sadece ben kaldım.