içinde

Neden Elde Edince Biter?

Cevabı aslında çok basit “HEDONİK ADAPTASYON”

Kimilerimizin o da ne dediğini duyar gibiyim. Bakmayın isminin o kadar afili olduğuna, bu kulağa değişik gelen kelime aslında hepimizin zaman zaman yaşadığı bazı psikolojik durumlara karşılık geliyor. Hadi beraber içine bakalım bu ifade neyi anlatıyormuş?

Öncelikle yazıya devam etmeden çok istediğiniz ve sonunda da elde ettiğiniz bir şeyi düşünün. İş, aşk, kariyer, para, çocuk neyi çok istediyseniz. Elde edene kadar bir sürü arzu, bir sürü heyecan, hayaller, belki göz yaşı, umudunu kaybetmeler, sahip olanı kıskanmalar. Bir sürü karmaşık duygudurum. Ya sonra bir gün gelip bu hedefe ulaştığımızda evet büyük bir mutluluk yaşarız. Ne kadar sürer bu büyük mutluluğumuz. Bir kaç saat, bir kaç gün, bir kaç hafta. Bir de bakmışız farkında bile olmadan duruma alışmışız bile. Gerçekleştirdiğimiz hedefin ilk günkü hazzı vermediğini, aslında o kadar da büyük bir balon olmadığını fark ederiz.

İşte tam da bu durumun bir psiko-fizyolojik açıklaması var biliyor musunuz? Bir şeyi elde edene kadar yaşadığımız heyecandan dolayı beynimiz  dopamin salgılarken elde ettikten sonra artık eski heyecanı hissetmediği için dopamin salgılamayı bırakıyor. Yeni duruma alışıyor. Hedonik Adaptasyon yaşıyor. Artık mutlu olabilmemiz, sevinçten havalara uçabilmemiz için yeni hedefler, yeni istekler, yeni beklentiler gerekiyor. Yıllarca hayalini kurduğumuz evi nihayet alıp yerleştikten sonra o evin artık sıradanlaşması, gözümüzün daha iyi evlere kayması da sırf bu yüzden. Kimilerine göre insanın doyumsuzluğu olarak adlandırılan bu durum tamamen insani yani.

Ama üzülmeyin hedonik adaptasyon mutluluklarımızı yarıda bırakan kötü bir durum gibi görünse de aslında yararlı olduğu durumlar da var. Sayesinde bize büyük üzüntüler yaşatan travmaları da zaman içerisinde atlatabiliyoruz. Hani zaman her şeyin ilacı diyorlar ya aslında doğru zaman içerisinde acılarımız da sönüyor hedonik adaptasyon sayesinde. Bir nevi yaşadığımız yoğun duygulanım sönüyor.

Düşünsenize aşık olduğunuz ilk zamanları. Kalbinizin nasıl hızlı ve heyecanlı attığını. Hayat boyu kalbimiz aynı hız ve heyecanla atsaydı buna ne kadar dayanabilirdik?

Bir de şunu düşünün bir yakınımızı kaybettiğimizde olayın ilk günlerinde içimizi kor gibi yakan, boğazımızı düğümleyen üzüntü hiç azalmasaydı buna ne kadar dayanabilirdik?

Peki olaya bir de eğitimsel açıdan bakalım!!! İnsan yavrusu doğduğu andan itibaren doğal bir meraka ve öğrenme isteğine sahiptir. Etraflarındaki her şeyi keşfetmeye ve öğrenmeye çalışır. Bu ilgi yaş ilerledikçe de değişmez. Düşünsenize yeni olan, farklı olan hepimizin ilgisini çekmez mi?

Çocuklar da okula başlarken belli bir merak ve heyecan içindedirler. Bu merak ve heyecan onlar da okula ve öğrenmeye yönelik içsel motivasyon sağlar. Ancak zaman içerisinde ortamda, etkinliklerde, öğretme metodunda değişiklikler yapmazsak, çocuğun ilgisini çekmeyi başaramazsak öğrenme onlar için sıradanlaşır, heyecanını ve yeni olma özelliğini kaybeder. Halbuki biz şaşırtan, merak uyandıran bir öğretmen olabilirsek çocuk her keşfinde ayrı bir haz yaşayacak, heyecanını hiç kaybetmeyecek, bu gün sınıfta beni ne bekliyor acaba? heyecanıyla ve öğrenme arzusuyla sınıfa gelecektir. İlgisine yönelik hazırlanmış etkinlikler yoluyla edindiği her yeni bilgiyle öğrenme hazzı yaşayacaktır.

Peki çocuğu nasıl meraklandırıp ilgisini çekebilir ve öğrenmeyi haz haline getirebiliriz? O da tamamen sizin yeteneğinize kalmış. Çocuğa sunacak BAŞKA hangi seçenekleriniz olduğuyla ilgili bir durum.

Unutmayın BAŞKA sadece bir kelime değil sihirli bir kelimedir. Düşünün bakalım çocuklarınız için BAŞKA neler yapabilirsiniz???? BAŞKA!!!! BAŞKA!!!

Yazar Neslihan SALTALI

Doçent Dr, Okul Öncesi Eğitimi - Ordu
Kitapları
-Çocuk Hakları ve Koruma

Bir yanıt yazın

eylülde sevdim

Eylül

ümit etmek

Tercihlerimizi Etkileyen Bir Olgu: Ümit Teorisi