Babam çoğunlukla çok sert, ara sıra sempatik anı anını tutmayan ne yapacağı pek kestirilemeyen belirsiz, tersine yaşam tarzı olarak ekonomik sosyal statü vb. çok belirli karaktere sahip biriydi. Kardeşlerim arasında da en çok beni sevdiğine eminim. Böyle olmasına karşın bir türlü anlaşamazdık.
Elimden tutup parka götürdü, elime çikolata dondurma tutuşturdu, uçurtma uçurtturdu ya da doğum günümde oyuncak aldı da ben mi hatırlamıyorum bilemiyorum.
Eş dost akraba arkadaş doğum günüme gelirken babamdan çekindiklerinden ya kitap ya da defter getirirlerdi. Ulan Oyuncak alın oyuncak dimi. Çocukluk dönemim kısaca belirtmek gerekirse epey sert geçiyordu. Yaz tatilini iple çekiyordum ki köye dedemlere gideyim biraz çocukluğumu yaşayayım. Köy; ne suyu ne elektriği ne tuvaleti olmayan bir yer düşünün. Mübalağa etmiyorum.
Dövüyordu da aynı zamanda. Her taşın altından çıkar. Sigara içerken yakalar döver, soğuk biramı yudumlarken yakalar döver, kız babası evi basar döver. Arabasını kaçırır gezerim yine döver. Döverde döver. Bazen o kadar ki gözünün üzerinde kaşın var diye bile döver. Bu 17 yaşıma kadar böyle gitti. Bende gıcık biriyim.
Sabah ekmeğe gönderir Marmaris’ten Bodrum’dan çıkardım. Göndermeyecektin baba ekmeğe.) Akşam arkadaşlar ile buluşacağız. Der dükkanda bekle. Ama baba, yok bekleyeceksin. Tamam bekleyeyim. Zorla güzellik gönülsüz evlilik :)) Beklerken ben ne yaparım. 50 verene 100 üstü veririm yakalar sillesini atar kovar Ağam :)) Ben yine gider arkadaşlarla eğlenirim.
Onca şeye rağmen bir gün olsun el kaldırmadım ya da başka türlü bir saygısızlık yapmadım. Hep bu adamla bir gün gelecek anlaşacağız diye düşündüm. Düşünürken de hep sinir ettim. O da hep işini yaptı tabiki. Üniversiteye başladığımda kısmende olsa rahat günlerim başladı aslında. Rahat dediysem hani hep nefesi ensemde sanki.
Hocaları bulur dersimi soruşturur gizliden gizliye. Mübarek sanki radar. Okulu onun bu özellikleri sayesinde ittire kaktıra bitirdim sayılır. Yoksa 9 yıla bağlayacağım yeminle. Biraz da işte bahar şenliklerinin tadı kaçtı diyelim.
Bir yıl uzatmalı da olsa okul biter. Hemen attım kendimi asker ocağına. Köyden kötü olamaz ya diye düşünerek. Orada da dede var ama nasıl dede. En çok hatırladığım susuzluktan 38 gün duş alamamamdı. Vücudum yara bere. Biter ile bitmez arasında artık mazoşiste bağlıyorum derken son gün geldiğinde dün gelmişte bugün gidiyormuşum gibi oldum.
Allahtan sınıf arkadaşımın referans olduğu işe baba ocağında çok kalmadan başladım. Polyanacılık oynuyorum. Asgari ücretten hallice maaşımla gün buluyorum, gün yiyorum. Düşe kalka bir savaş var. Savaş alanı karma karışık.
Ben disiplinsiz, kalmışım sonunda işsiz. Kenarda yok birikim. Telefonum kesilmiş ödemeli atıyorum anneme. Anne bizim mübareğe söyle para atsın telefonum kesildi. Annem söylüyor bizimki oradan bağırıyor cehennemin dibine diye. Vay anasını babama bak. 30 TL yi çok görüyor.
Gülüyorum kızıyorum üzülüyorum ama kendime. Gözlerimi tavana çakıp düşünüyorum kuruyorum yıkıyorum. Babam der hep senden ne köy olur ne kasaba. Adam haklı. Ne eksik ne eksik lan derken buluyorum tabiki. Biraz disipline ihtiyacın var oğlum diyorum senin ama birazcık.) Çünkü bende babamın oğluyum sonuçta ne zaman ne yapacağı belli olmayan.
Kalkıyorum düştüğüm yerden girişiyorum savaşa. Önceleri kolay olmuyor tabiki. Enkaz kolay kalkmıyor, biraz akıl biraz zeka biraz iş gücü ekleyerek o et kemik kan karışımı enkazı kaldırıyorum.
Az bir süremi almadı tabiki bu savaş. Değdi mi değdi. Ama ne babamın dayağı ne verdiği ıstırabı için. Tamam onlar bir şekilde benim start tuşlarımdı. Ama ben kendime duyduğum öz saygı için kalktım savaştım. Kimse için değil.
Zamanında bir çöp sigara, bir bira için beni döven biriyken, yurt dışından gelirken sigaramı viskimi getiren, Araba değiştirecek olsam daha iyisini almam için yardım etmeye kalkan, kavgadan gürültüden ziyade sevgi dolu kucaklaşan birisine evrildi babam. Kendim için savaşırken aslında ikimiz için kazanmıştım. Anlaşmıştık.
Anlaşmak biraz yüzeysel oldu gibi görünse de anlaşmıştık. Ve ve ve ben en önemlisi yıllar sonra anladım bana kızmaktan beni dövmekten beni sürmeye çalışmaktan neden bıkmadığını bu adamın. Biat etmeyen, savaşan, evcilleşmeyen, kalıba sığmayan burnunun dikine giden ben. Sadece ben.
Yüzeyselleşince pek de anlaşılmış sayılmıyor aslında, daha çok kavgasız gürültüsüz kabul ediş gibi.. Belki çoğu evde yaşandığı gibi.
Teşekkür ederim. Hoşgeldin mesajı oldu benim için.