Saçlarımdan, gözlerimden sicim sicim döküldüğün bir sabaha açtım gözlerimi. İçimdeki o boşluk artık bir kara deliğe dönmüş, yok ediyordu tüm benliğimi. Ellerim, büyük bir aptallığa kalkışıp ellerini yokladı koskocaman yatakta.
Yatağın bir yanı buz tutmuşken, hala idrak edemediğim bir şeydi yokluğun. Yüzleşmek istemediğim büyük bir suç gibiydi, kaçacak delik arıyordum. Kaçacak delik bulamayıp, içimdeki o kara deliğe sürükleniyordum. Sesim, soluğum çıkmıyordu, kimseler duymuyordu çığlıklarımı karanlık gecelerde. Hoş, kimseler duysun istemiyordum, bir sen işitmeliydin sesimi, bir başkası değil. Boşluk olarak uyanıyordum aralık bir hayatın bağrından arda kalan şu zamanlara. Hemen ardımda yoksulluğum, hemen ardımda senin ardın… Büyük bir yara dilimde adın, ölümden de farkı kalmamış bu ayrılığın. Nereye adım atsam ölüm şimdi, nereye gitsem koskocaman çaresizlik. Beni korkutan her şeye alışmış olmam, yokluğuna dahi, bu büyük yoksulluğumuza dahi.
Gözlerin olmadan gözümü açtığım sabahlardan, elini tutmadan yürüdüğüm o sokaklardan, karışmadan gülüşlerine attığım kahkahalardan, yanında olmadan uyuduğum uykulardan, en heyecanlı yerinde birbirimize bakmadığımız o filmlerden, sana yazılmış gibi olan ama sana dinletemediğim o şarkılardan, beraber içemediğimiz o son rakıdan, beraber konuşamadığımız o son insandan, yanında senin adını anamadığım o son dosttan… Senden, sensizlikten; beni yokluğuna alıştıran, seni benden alıp bir başkasına yar eden bu hayattan… Kimsesizliğimden, sessizliğimden, annemden, gözlerini yanında kapattığım o kadim geceden, en çok da kendimden…
Özür dilerim,
Aralığın bağrından alıştığım bu sessizliğinden,
Gidişinden,
Özür dilerim,
Kalbine giremeyişimden.