Keşke yazmak dışında başka işlere yarasaydı parmaklarım. Mesela kayıp bir kıtayı keşfedercesine dolaşsaydı teninde. Mesela zihnimde noktasından virgülüne kadar canlandırabildiğim o güzel yüzünü dökebilseydi kağıtlara ya da hiç ummadığım bir anda basabilseydi o tetiğe; bir kurşun yönünü şaşırmışçasına dağıtsaydı beynimi. Dağılsaydı zihnimden hayalin. Belki bir sabaha daha uyanamazdım ama huzurlu bir son olurdu benim için.
Bir zamanlar görmek için can attığım o yüzünün, cehennem azabından farkı yok şimdi. Öyle bir eziyet hali ki hayalinle yaşamak, ölüm bile kurtuluş olmuyor kimi zaman. Ki bilirsin, korkağın tekiyim. En çok yaşamak korkutur, ha seninle ha sensiz. Ama öyle bir yerdeyim ki artık, zihnimi parçalamayacak olan ölüm bile korkutur oldu. Öyle bir hastalıksın ki artık, tedavin yok.
Deliriyorum, delirmiyorum ya da. Belki olmak istediğim insanım şu an, belki değil. Nerden bilebilirim ki? Aylardır yabancıyım kendime, aylardır tanıyamıyorum aynadaki aksimi. Senin gözünde kocaman bir çocukluktan ibaret tüm bu yaşananlar. Herkes, her şeyi halleder ya; kişi verdiği tüm savaşlardan sağ çıkar.
Peki ya, seninle verdiğim bu savaşın galibi kim olacak? Yaşamak için öldürmem gerekiyor seni, seni yaşatmak için ölmem… İkisinde de kaybediyorum işte, ikisinde de mağlubum. Söyle şimdi sağ çıksam, sahiden istediğim bir son mu olacak sanki? Söyle şimdi ya sağ çıkamazsam, istediğin bir son mu olacak sanki?