Sabah kalkarız ve bir bardak kahve ile başladığımız güne vücudumuzu ayakta tutabilmek için günlük besin ihtiyacını karşılamak adına doldurur da doldururuz mideleri değil mi? Çok yiyince midemiz bulanmaya başlar, rahatsız hissederiz kendimizi gibi gibi gibi… Fiziksel rahatsızlıklar hemen hemen herkeste benzer. Ben yine işin çetrefilli ucundan bakacağım. Yani biraz daha içerden. Sabah kalktığımızda ruhumuzu ne ile doyuruyoruz. (İnançlarımızın dışında) insani tarafla baktığımızda pazartesi sabahında stres, kaygı, endişe, merak, belki umut mu atıyoruz içeriye?
Mide ile kalp birbirine o kadar çok benziyor ki biri lezzetli bir yemeğin iştahla kendisine gelmesini isterken diğeri aşk istiyor. Biri bu leziz yemeğin Hint usulü kadar bol baharatlı olmasını isterken diğeri vurdulu kırdılı (fiziksel şiddetten bahsetmiyorum) bir aşk istiyor. Sosu bol bu yemeğin yanında dilden yutağa geçerken genzi yakan alkolü içerken mide; kalp tutkulu bir sarılma bir öpüşme istiyor. Doyurmak istiyor kendini aşka, midenin doyurduğu gibi. Ama yine acıkacağını biliyor.
Bu yüzden değil midir ilişkilerin grafiğindeki eğrinin bazen dibe vuruşu. O doymuşluk hissinin sofradan kalkmak gibi yaşadığın şeyi durağan bir hale getirmesi. Uzun yolculuklar mola ister, otobüsten inip bir nefes almak ister. Bir kahve alır; bir sigara yakarsın… Yılın hangi mevsiminde olursa olsun gecenin 03:00’de otobüsü durduğunuz mola yeri soğuktur. Otobüsten ilk indiğinde o keskin soğuk ama bir o kadar da ferah hava ciğerlerini doldurunca kendine gelirsin. Uzun bir aradan sonra kanının damarlarından geçirdiği oksijen o kadar iyi gelir ki canlanırsın, uyuşukluğun gider, gözlerin açılır. Lakin bir süre sonra üşümeye başlarsın, ışık hızıyla indiğin otobüse yine koşar adımlarla dönersin. Sen bu otobüsün yolcususundur. Ferahladığını hissettiğin yer ise sadece bir mola yeridir. Gitmeyi istediğin yer son duraktır. Motosikletle kaçmak da isteyebilirsiniz, son durağı görmek istemiyorsanız.
Ama ben o molayı verenlere hak veriyorum. 6,5 yıldır akşam her hangi bir etkinliğe katılmadığımı fark ettim. Kızım olmadan bir yere gitmiyorum. Hatta bazen en özel yerlere bile onu götürmem gerekiyordu. Yıllardır görüşmediğim bir arkadaşımla geçen gün konuşup buluşalım dediğinde bir kez daha fark ettim bunu. Ve aynı şeyi konuştuk otobüsten inip nefes almak… Evet çocuklarımız canımız ama bizim de saçımız okşansın istemiyor değiliz. İş ev okul çamaşır bulaşık yemek… Bir kadının hayatının bu kadar tekdüzeye inmemesi gerektiğini düşündüm. Ve sırf bunun için sabit fikirli birkaç hemcinsimin de beni yadırgayacağını da adım gibi biliyorum. Sizin içinizde susan cümlelere ses verdiğim için, bastırdığınız duygularınızın ufacık bir aralıktan ince ince sızdırdığım için beni suçlayamazsınız ya da suçlayabilirsiniz yani ne düşünmek isterseniz…
Bu yazıya başladığımda defalarca bölünmüştü. Tamamlamak için az önce oturduğumda da adı “Çokoprens” olan bir krizimiz oldu. Başındaki duygularımla şimdiki arasında uçurumlar olsa da ana tema aynı…
Bu denli yüreğe dokunan yazılar yazdığın için teşekkür ederim. Çoğu kişinin içinde yaşadığı ama anlatamadığı ve sadece günu bitirdiği hayata birazcik olsun anlamdirmissin🙏çoğu yazardan başarılı ve çoğu boş konuşan insandan daha güzel tercüman olmuşsun bu yazıyı okuyunca insanlar benim için dahada anlamsız oldu çünkü anlamdiran insanlar istiyor insan çevresinde devamı gelsin iyiki tanımisim seni