“VAV” harfi için tasavvufi yaklaşımda, “Allah’ın gözü üzerinde” yorumu yapılır.
Anne karnındaki bir insan sureti ya da secdeye varmış, acizlik makamında bir kul siluetidir “vav”’…
Çileyle yoğrulmuş bir kulun edeple eğilişi, alnını seccadeye sabitleyişi, sıfır olup sonsuzluğa uzanışı…
“Vav”, adı söylenmeye bile çekinilen bir gizli sır, bir ağır emanet gibi kalpte saklanmış, kalbe hayat veren müstesna sevgilinin sembolüne dönüşmesidir.
“Vav” birleştiricidir, ama her daim kendinden öncekini birleştirir. Asla kendinden sonrakine dokunmaz. Çünkü Harfi Munfasıl’dır. Mukaddestir. Tevazuu timsalidir. “Dostluk bağlarını güçlendirici özelliği vardır”. Bu havassi ilimde çok önem arz eder.
Allah’ın (cc) Vahid ismini, birliğini ve benzersizliğini, temsil etme görevini üstlenmiştir. Ve Rabb’in kudretiyle yarattığı kâinatın yerini tutmak bir tek “vav” harfine nasip olmuştur.
“Vav”’, hayatın özetidir bir nevi, yaşantısı Allah’a (cc) yakın olan bir kulun büyük sevdası, bir hattatın baş tacı her daim…
“Vav”’ harfi ile başlayan kelimelere dikkat edildiğinde hepsi sorumluluk gerektiren işlerdir.
Bursa Ulu Camiinde yer alan ve duvarda asılı olan yedi “vav”’ hattının sırrı şu şekilde anlatılır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s) şöyle buyurmuştur. “Yedi “vav”’dan sakınınız, ihtiyaç olmadığı halde “vav”’ların işaret ettiği mesleklere yönelmeyiniz.” ”Vali, Vezir, Veli, Vekil, Varis, Vasi, Valide, Vaad etmek vb.
Osmanlı Devleti’nin en büyük hat sanatı ustalarından biri olan Hafız Osman, emekli olduktan sonra kafa dinlemek için o devrin en sakin semtlerinden biri olan Üsküdar’a yerleşir.
Fırtınalı bir günde kayıkla Beşiktaş’a geçmek ister. Sahilden bir kayığa biner. Yol bitmek üzereyken kayıkçı ücretleri ister. Fakat Hafız Osman, yanına para almayı unuttuğunu fark eder. Tabii artık çok geçtir. Bir çare gelir aklına…
Kayıkçıya “Efendi, yanımda param yok, ben sana bir ‘vav’ yazayım; bunu sahaflara götür, karşılığını alırsın.” der.
Kayıkçı, yüzünü ekşitip söylenerek yazıyı alır. Bir zaman sonra kayıkçının yolu sahaflara düşer.
Bakar ki yazılar, levhalar iyi fiyatlara alınıp satılıyor; cebindeki yazıyı hatırlar ve satıcıya götürür. Satıcı yazıyı alır almaz, “’Hafız Osman Vavı” diyerek açık artırmaya başlar. Sonunda çok iyi bir fiyata satar. Kayıkçı, bir haftalık kazancından daha fazlasını bu “vav” ile kazanmıştır.
Gel gelelim, bir gün Hafız Osman karşıya geçmek istediğinde yine aynı kayıkçıyla karşılaşır.
Yol bitmek üzereyken ücretler toplanır. Hafız Osman da parayı kayıkçıya uzatır.
Kayıkçı, “Efendi, para istemez; sen bir “vav”’ yaz yeter.” der. Hafız Osman, tebessüm ederek cevap verir kayıkçıya: “Efendi, o “vav”’ her zaman yazılmaz.
Sen dua et başka bir gün para kesemi yine evde unutayım…
Bir kulun altı Amentüsü; Ebced hesabında da altı demektir “vav”.
Altı yaradılış hikâyesidir, koca kâinatın… “Vav”’ harfinin kâinatı temsil etmesi de bu yüzdendir.
İslam âlimlerine göre “Allah” kelimesini tasavvufta karşılığı “66” sayısıdır…
Birbirine kenetlenmiş iki “vav”’ harfi… Rabb’imizi temsil ediyor yani.
“Vav”’ bir başına değil de başka bir “vav”’ ile bir araya gelip de Allah’ı anlatıyor.
İşte bundan “vav”’ ın birliği, dirliği, beraberliği ve haddini bilmesi…
Osmanlı döneminde padişahın namaz kıldığı yeri, hünkâr mahfilini makamın kapısı bir insan boyundan çok daha kısa olurmuş.
Kapısının üzerinde ise iki “vav” harfi, 66 ifadesi, yani yüce Allah’ın isminin sembolü muhakkak bulunurmuş.
Padişah başını eğsin, kul olduğunu bilsin, ayakları yere bassın diye…
Çünkü bu âlemi yaratan, sonsuz kudret sahibi Allah (cc) var; unutmasın diye…
Bu yazıya sadece Vav diyorum, eline sağlık..