Sevgili Sevgilim,
Kaç cümle kurulmuş, kaç şiir yazılmış ardından, kaç dudak zikretmiş adını, kim bilir… Adını anmak büyük günahmış, böyle bilirdim. Böyle anlattım seneler boyu seni. Öylesine biriymiş gibi, öylesine gelip gitmişsin gibi.
Yalanlar söyledim, tanıdığım, tanımadığım her yüze. Oturdum baştan yazdım hikayemizi. Sanki beni çok sevmişsin, hiç gitmek istememişsin gibi anlattım. İki senedir yere göğe sığdıramadığım o elvedanı bir mecburiyete sığdırmaya çalıştım. O kadar aciz, o kadar acınasıydım ki… Görmedin. İşin kötü tarafı görmeye bile yeltenmedin.
İşte böyle bir gecenin sonunda vazgeçtim senden. Evet, vazgeçtim. Belki ağlayarak, belki hırpalayarak, belki mecbur bırakarak kendimi ama vazgeçtim.Cüzdanımdaki resmini yırtmadım, başını koyduğun o yastığa dokunmadım, sevgim bir gram dahi azalmadı ama vazgeçtim senden. Beklemekten vazgeçtim, bu evin, bu sokakların her yanında seni görmekten. Sakalının, teninin kokusundan geçtim. Umrumda değil artık odanın yanan, sönen lambası, umrumda değil artık bu şehirde yürüdüğün sokaklar, oturduğun banklar.
Geceye kimle kapatmışsın gözlerini, sabaha kimle açmışsın umrumda değil. Çünkü ben… Klişe olacak ama çünkü ben eskisi gibi değilim.
Aynadaki kadını tanıyamıyorum. Bir zamanlar içi gülen bir çift gözle bakışırken, sonsuz karanlığın girdabında savruluyormuş gibi kıvranıyorum. Elimde sarılabileceğim bir umut kalmamışken, kendime inanacağım güzel hikayeler uyduramıyorum. Her şeye rağmen, sana rağmen yaşayabilen bir kadın vardı karşımda, artık yok. Öldü. Onu sen kendi ellerinle öldürdün. Fırlattın attın bir köşeye, iki karış toprağı çok gördün.
Bu ölü bedeni taşıyamıyorum artık,
Senden vazgeçiyorum.
Sen, hâlâ her şeyden çok…
Ama ben bizi ölünce dahi kavuşturamıyorum.