“Bu mudur yani, pes mi ediyorsun?”
Köşesine oturmuş, direkt olarak boynumda duran ipe bakarken söylediği ilk cümle bu olmuştu.
“Başka şansım mı kaldı Yağmur?”
Ağlamıyordum. Ağlamıyordu, güçlü olduğumuzu biliyordum, bu durumda bile dik durabiliyorduk.
İki kolunu göğsünde birleştirdi ve gözlerini kapattı.
“Üşüyorum Franklin, sen olmazsan ne yaparım bilmiyorum.”
Konuşacak gücüm dahi yoktu. Altımda ki sandalyenin sallanmaya başladığını hissettim bir süreliğine, söyleyecek bir şey yoktu artık.
“Üşüyorum.”
Daha alçak bir ses tonuyla tekrar etmişti. Vücudumdaki yaralardan daha çok yakmıştı canımı konuşması.
Sandalye tekrar sallandı.
Ölmek istiyor muydum gerçekten bilmiyorum. Tek düşünebildiğim bir kurtuluş yolu istediğimdi, öyle yada böyle.
Bir ateş gördüm hayal meyal, ip boğazımı sıkmaya başlarken.
“Lütfen…” Dedi. Son nefesini vermiş gibi çıkıyordu sesi.
Sandalyenin son sallanışlarıyla Yağmur’un da son cümlesi karların arasına karışıyordu.
“Bir sıcaklık istiyordum eski dostum. Sen ateşi yaksaydın, ben kemiklerimle harlamaya hazırdım…”